0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
61
Okunma
Serhatta bir türkü susar
Yalnızlığın koynunda titreyen bir sancı gibi
Yıldızları gözetir bekleyen,
Alpagut yürekli bir çocuğun
Yüreğinde ateş tutuşur geceyle…
Burası son nöbetin tutulduğu yer,
Ve ilk duanın doğduğu toprak.
Bir rüzgâr eser buradan içeri,
Ve bin yılın izini sürer taşlara.
Toprak hâlâ Selçuklu,
Hâlâ Asena’nın duasında
Bir mendil gibi sallanır ay,
Kars’ın, Ardahan’ın uçurum kıyısında.
Ben,
Serhatta doğmuş bir kelimeyim
Ne içeriye aitim ne dışarıya
Hudut çizilmiş damarlarıma
Korkut’un sesiyle direnirim sabaha.
Bilir misin;
Her vatan sevdanın ilk şahididir,
Ve her sınır,
Bir yürek yangınıyla çizilir haritalara.
Serhatta öpülen her toprak,
Aslında bir annenin alnıdır…
Gecenin alnına mühürlenmiş duayım,
Bir kartal gibi süzülür sesim boşluğa.
Kalemim, Selahattin Eyyubi’nin miğferidir,
Kelamım, yüzyıllık nöbetin yankısı.
Dudağımda Akça Kızı’nın rüzgârı var,
Göğsümde yatan her ağıt, göğe niyazdır.
Ben Gökbörü’nün sessizliğinde uyanırım,
Bütün rüyalarım hudut çizgisindedir.
Serhat, sadece toprak değil,
Bir milletin yüreğine yazılmış harf demektir.
Yaş dökülürken gözden,
Alpagut’un kılıcı parlar en karanlık yerde.
Bir meşale gibi taşırım geçmişi,
Zaman, boynuma taktığım bir kelepçedir.
Ben öyle bir nefesteyim ki şimdi,
Bozkır bile susar gülüşüme.
Hudut taşıyorsa kan kokusunu,
Ben duayla yıkarım o izleri.
Ben ki düşen her kardeşin gölgesiyim,
Her serhat, bir yetimin alnına düşen yıldızdır.
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ / LARDES SYMPRA
(26 Temmuz 2025)
5.0
100% (1)