0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
137
Okunma

MİHRA (1)
Mihra
inkara düşme sakın
ikrar et ki
sen sende olasın
düşersen inkara
duruşun nice olursa olsun
derbeder olursun
kaldır gözünden perdeyi
gör reelde hakikati
imame de aldanır
hatta gaflete düşer
beşer
şaşar
sağdaysa
Kirâmen Kâtibîn günahları da yazar
aşka sevapları da
yeter ki ruhunda yalnızlığını besleme
sen adına Mihra de
Mihri’yle buluştuysa Eylül
kalabalıklar yitirir hükmünü
Ekim’de de doğar yüzüne Mihra
Bırak bulutlar gölge etsin
Mihra doğarsa yüreğe
bulutlar bereketiyle gelir
ne kavga olur
ne ayrılıklar
ne de özlemler mayalanır
topraklar yeşerir
tomur tomur aşklar filizlenir
varsın rüzgârlar kokusunu getirsin sevginin
hercainin çaldığı birkaç saç teli olur aşktan
bırak rüzgârda kalsın
kurtul aklının intiharından
barışa
sevgiye
tohumlar ekmekse amacın
ne mateme bürün
ne hınca hınç kilitle dudaklarını
şiire ses
sevgiye nefes ol
ihbara gerek yok
ihanet edersen aşka
kendi ellerinle teslim et mutsuzluğa
Mihra,
bilirsin
içe dönüklük ihaneti
laf kalabalığı aklamaz seni
aşka laf edenlerin kazancı sadece mutsuzluktan elde ettiği kır birikiği
Mihra
bilirim
sen doğmazsın tarikata bağlı bir bağnazın yüzüne
çünkü sen
ak günlerin hükümdarı
karanlığa haykırış
isyan
umuda uyanışsın Mihra
MİHRA (2)
Karanlığa gömülü nice kaleler aydınlattın Mihra
kılıç kalkan kuşanmadan
nice surlar yıktın
nice dehlizler
esir alarak şeytana hizmet eden Lilith’i çıkardın aydınlığa
nazaran Adem’e eş
sana türdeş
Talmudda Sukkubi olurken Lilith
sen yanmaya devam ettin Mihra
an gibi
dün gibi insanlığın varoluşu
cennetten kovuluş olmasın diye
nezirler adayıp
zikir edenlere yön oldun Mihra
insan insanı yok edecekse
sakın ha fırsat verme bağnazlık uğruna yapılacak cihada
patla da karanlığa göm kainatı Mihra
biliriz ki adı var
zahiri yok Tanrının
kendi gücündür yüzyıllarca yanışın
herşeyin mutlak sonu var
kendini ölümsüz sanma Mihra
sen de ölümü tadacaksın
Biliyor musun Mihra
sen ölürsen kainat kendine
ben ise sana ölürüm Mihra
AKŞAM SİLSİLESİ MİHRA 3
sokaklar kendini kapatırken geceye
tenimde öpüşlerinin izi kalmış
gölgelerden sarkan bir anı gibi saklıyorum seni Mihra
unutulmuşlukla beslenen karanlıklarda
buğulu bir aynada yüzün
hiç silinmeyen bir resim gibi
elimle her sikmek istediğimde
biraz daha ben olan sen
en çok da yok oluyor gibisin Mihra
bir martı
çığlıklarla dalgaları bölüyor bir an
rüzgâr
dalgalardan mal kaçırırcasına
adını fısıldarken kulağıma
ben hâlâ
kıyıda kayalıklara çarpan su gibi
kendime çarpıp duruyorum Mihra
ve ben
Maltepe’de adalara karşı oturmuş
bir şehrin alnına düşen ufuk çizgisini seyrediyorum
sen
o çizgide Tomur Tomur açan bir gül Mihra
MİHRİ (1)
Yüreğinin sultanı sensin Mihri
susma
susmanın zamanı değil
susma konuş
yenik düşme korkularına
soluklan
ve mahkum ettiğin o meşum bağnazlığa kurban etme kendini
Mihri
derince bir nefes al
kalbinin ritmine uy
bir kez olsun
kus içinde biriken nefreti
zamanı gelince demenin mantığı yok
susma Mihri
zaman su gibi akıp gitmekte
susma
suskunluk akıp giden zamanın ardında bıraktığı tortudur susma
sararmış resimleri
albümlere rastgele yerleştirmekten vazgeç
anın değerini bil
alabildiğince hoyrat
alabildiğince fütursuzca yaşa
susma Mihri
silkin ve kalk ayağa
ille de bağnazlığın pençesine teslim edeceksen kendini
var git kayıtsızca teslim ol doğaya
bırak geleceğe dair bütün endişeleri
söylemek isteyip de söylemediklerini getir dile yığılıp kalma içinde
susarak kaybolup gitme bir hiçlikte Mihri
yasla sırtını Cennet kokulu bir iğde gövdesine
ve soluklan Mihri
öyle bir soluklan ki
bir anda çiçeklerin ıtrında kaybol
ve seni seviyorum diye avazın çıktığınca haykır boşluğa
bırak vadide yankılansın sesin
bırak ahrazın kulağını delsin
uzan çimenler üstüne seyret alabildiğince umut vaadeden mavi gökyüzünü
göster naçiz bedenine sadakatini
bazen bir çocuk gibi ol Mihri
aşka
sevgiye
ve kardeşliğe
kuyruğunda barış yazılı uçurtmaları sal gökyüzüne
bazen ak güvercinler uçur Tebriz’e
Kerkük’e
Urumçi’ye
ve Gazze’ ye
en çok da bir kahraman ol Mihri
indir kana susayan vampirlerin yüzündeki maskeyi
yok say eli kanlı ulusların sancağını
bütün sınırlar senindir Mihri
susma Mihri
yarın dersin
yarınlar çok geç
ya şimdi konuş
ya ebediyen sus Mihri
ebediyen sus!
MİHRİ (2)
lacivert karanlığı bir gecede
iki el silah sesiyle irkildi köylü
hemen sonrasında
ah nidası duyuldu
koca köy sessizliğe bürünürken
sadece köpekler havlıyordu
hemencecik ayaklandı köylü
sığırcık göçüymüşçesine bir uğultu
ardı ardına eklenen bağrışmalar
Fatma teyze çıka geldi
ve sordu
ne oldu oğul ne oldu
bu çığlıklar neyin nesi
düşüncesizlikten olsa gerek
Ali dayı tereddüt etmeden
Mihri vuruldu Fato
Mihri vuruldu Mihri
Mihri
oğluydu Fatma teyzenin
oracıkta yığılıp kalmıştı Fatma teyze
daha nice hayalleri vardı
nice umutları Fatma teyzenin
bir anda dünyası yıkıldı
Mihri
ölmüştü artık
ama Fatma teyzenin düşlerine darağacı kurulmuş
şah damarına neşter vurulmuştu
celladı oyarak gözlerini Fatma teyzenin
yanan yüreğine su çıkarmaya çalışıyordu
Fatma teyze biliyordu
nafileydi içe ağlayışları
çünkü her gün
bin kere asılacaktı düşleri
boğazına düğümlenecekti çığlıkları
Mihri
on yedisinde zıpkın gibi bir delikanlı
Fatma teyzenin ilk göz ağrısı
son beşiği
tek oğluydu Fatma teyzenin
Üstelik de babasız büyütmüştü Mihri’yi
aşkı tek soluklu öykülerde yaşayan Mihri
o gece de köyden bir kızla buluşmuştu
pusuda bekleyen ağabeyleri kızın
derdest ederek Mihri’yi
getirdiler köy meydanına
namluyu dayayarak Mihri’nin alnına
sordular son sözünü
Mihri
yalvardı
açın gözlerimi
neyse ki dinlediler Mihri’yi
açıldı Mihri’nin gözleri
önce çevreye baktı Mihri
kimsecikler yoktu
meydan sessiz
ve Mihri kimsesizdi
sonra uzatarak elini göğe Mihri
son sözüm şu olsun dedi
bırakın bu sevdaya ay şahit olsun
sevmediysem yürekten Zeynep’i
yıldızlar birer birer gözlerimden soyulsun
kızın ağabeyleri dinlemedi Mihri’yi
namus ulan namus dedi kızın ağabeyileri
ve öfkeyle çektiler tetiği
Mihri
oracıkta yığılıp kalırken
mahcup bir edayla çekildi bulutlar ardına ay
yıldızlar ürkerek soyuldu gözlerinden Mihri’nin
ve
düştü toprağa kan
Mihri (3)
BEN KİMİM MİHRİ
Öyledir Mihri
toplasam gölgemi diyorum
toplasam gözbebeklerinden
umudumun titrek aleviyle aydınlatırdım gamzelerini
seni karanlıkta sananların bir suskusu olmalı
Mihri
ben kolay yokuşların yabancısıyım
küllerimden doğmayı bilirim
kasırgaların ters yüzünde soludum dünyayı
ve kaderin azı dişlilerini söktüm ağzından
silüetimi nasıl silineceğimi bilirim suretimden
ruhumun en çıplak yanıyla
arınıp yeniden doğmak için
sâdamı konuşur harflerin kabuk tutmuş sessizliği
ve yeniden yoğursun diye beni toprağa benzetir Tanrı
keşke cüssemin ağırlığı
aklımın ağırlığı kadar olsaydı Mihri
ne yazık ki özlemin ağırlığı kaldı ellerimde
metruk bir aşk uğruna
ne onurdan bahsedebiliyorum
ne de gururdan Mihri
ne kadar silmek istesem de
silinmez üzerimden eski sevdaların kiri
“yeter” dedim kendime
"yeter Mihri"
olmuyor
hâlâ kanıyor göğümdeki yıldızın ucu
bu kadarına bile dayanmıyor aynalar Mihri
ne zaman aynaya baksam
yüzümde yankılanan kendi inkârım
ben kimim
ben kimim ki Mihri
kendime bile gölge olamıyorum
5
SOĞUK MEZAR TAŞI
Gece boyu bir düşün peşinden koşarken
kirpiklerim bile yoruldu.
Güneş bile erken doğmaktan utandı.
Onlarca çocuğun katledilmesi kutsanırken
ben kahroldum, Mihri.
Bir duaya sığdıramazken
o minik bedenlerin yaşamını,
şimdi bin duaya sığdırarak
cennete yolluyoruz, Mihri.
Belli ki
duaların hükmü yoktu, Mihri.
Ya da kayırmacı,
taraf tutuyordu Tanrı.
O,
kayıtsız kaldıkça adaletsizliğe,
ben
biraz daha unutuyordum adını, Mihri.
Gördüklerimiz
papatya tarlası değildi, Mihri;
gördüklerimiz, beyaz kefenlerin
kurşunlarla kirlenen diğer yüzüydü.
“Her saflık
biraz günah ister.”
Diyen o ses var ya...
İşte o ses,
seni de beni de
bir yetim hecenin içine gömdü, Mihri.
Gözleri,
benim karanlığıma teslim edilmiş
son iki geceydi.
Ben baktıkça sabahlar utandı,
ben sustukça dünya küçüldü.
Susmak,
bazen bir itirafın mezar taşı gibi soğuk;
bazen de ecelin öptüğü gerçekti.
Aslında,
ölüme mahkûm edilen
unutulmuş bir nefesti, Mihri.
Bu yüzden
artık ben sustum, Mihri.
Çünkü “seviyorum” dersem
seninle değil,
Tanrı’yla yarışmış olacağım.
Artık biliyorum:
her ölen çocuğun duyarsız Tanrısı olduğu gibi,
her aşkın da bir eksik Tanrısı var.
Bu yüzden ben,
kendi ömrü değil
sadece bir çocuğun yaşamasını sevdim, Mihri.
Efkan ÖTGÜN
5.0
100% (1)