14
Yorum
52
Beğeni
4,8
Puan
1005
Okunma

Göğe yükselen dualar,
Toprakta yankılanan tövbeler vardı.
Ama şimdi,
İçi dolu tapınak yosmalarıyla—
Ruhu kirletilmiş sütunların gölgesinde
Başsız tanrılar uyukluyor.
Ve biz,
İnancını yitirenlerin kutsal yalnızlığına kaldık
Dünya denen tapınakta.
Bir çağın arifesinde,
Sözcükleri ölü doğan ağızların ortasında,
Sessizliğe sığınan kehanetler gibiyiz artık.
Vistüla kıyısında hiç ayak izim yok.
Çünkü yürümek, inanmak demekti.
İnancımı gömdüm,
Sözlerin hançer gibi saplandığı
O suskun coğrafyaya.
Toprak, kurumuş bir kanı hâlâ okşar Galiçya’da.
Kaderin kalemiyle değil,
İhanetin diliyle yazıldı destanlar.
Artık her mezar bir mabettir,
Her suskunluk bir lanet.
Bilir misin,
Athena’nın bile gözleri yaşlı şimdi,
Çünkü adaletin terazisi düşmüş elinden.
Ve Prometheus,
Ateşi çalmak yerine
Şimdi kalbini yakıyor insanın körlüğüyle.
Tapınak yosmaları
Ne tanrılarla barışabildi
Ne de insanların gölgesiyle.
Yetinmedi
Yarattığı tanrıları beğenmedik.
Kendini tanrı ilan etti.
Bir yanda Zeus’un öfkesine benzeyen savaşlar,
Diğer yanda
Bir Afrodit gülüşüyle maskelenmiş aldanışlar…
Dünya artık bir kehanetin değil,
Bir inkârın sahnesi.
Ve biz,
Sönmüş inançların külleriyle
Yeni bir anlam arayan
Kayıp bir ayinin son tanıklarıyız.
Tanrılar göç etti bu harabelerden.
Hermes bile terk etti yolları;
Artık mektuplar ulaşmaz gönüllere.
Apollon’un liri sustu,
Şiirin güneşi karardı.
Ve Vistüla kıyısında
Hiç ayak izim yok —
Çünkü yürümek,
İnanmaktı.
Ve ben...
İnancımı gömdüm,
Sözlerin hançer gibi saplandığı
O suskun coğrafyaya.
Toprak, kurumuş bir kanı hâlâ okşar Galiçya’da.
Orada,
Bir askerin son bakışıyla
Bir şairin ilk dizeleri karışır birbirine.
Sus!
Bana dost deme.
Aşk deme…
Sevgili hiç deme.
O kelimeler çoktan soyuldu,
Çakalların dişlerinde kokuştu.
Yürek yok içlerinde,
Esintiye gerek duymayan kof sesler.
Yankıya güvenmem ben —
Sesin, boşuna yürüdüğü uçurumdur yankı.
Kendini susturan bir çağın çocuğuyum ben,
Kutsal metinleri yakan
İçsel bir Prometheus gibi.
Aşkın da, dostluğun da
Yüzümü kararttığı
O ilk ihanette
Kendimi unuttum.
Şimdi gökyüzüne değil,
Toprağın en altına bakıyorum:
Belki orada,
Bir dua kalmıştır hâlâ saf,
Belki bir inanç kırıntısı
Kazılmamış bir mezar taşında...
Gölgem düştü Galiçya toprağına,
Tanımadığım bir savaşta,
Bilmediğim bir dilde dua olurken...
Orada bıraktım,
İnandığım her şeyi.
Vistüla kıyısında ayak izim yok.
Yürümedim ki…
Yürümek inanmak demekmiş.
Bir gülüşün ardına saklanan
Bıçağın ucuna astılar inançlarımı.
Siperler arasında unutulmuş dualar var:
Yarısı söylenmiş,
Yarısı yutulmuş…
Unutmadım.
Sen dostluğa "an" dedin,
Ben adına bir ömür gömdüm.
Sen süslü kelimeleri aynaya astın,
Ben içimde
Tek pencereli bir ev kurdum,
Yalanı değil,
Yalancıyı sevebilecek kadar
Cesur bir yürekle,
Açtım perdesiz penceremi karanlığa.
Galiçya’da hâlâ dem kokar toprak,
Kızıl bir sabah gibi taşır
O günlerin kan izini.
Vistüla nehri usulca akar geceme,
Sanki her damlası bir ihaneti yıkar.
Ve yine de siperler arasında
Unutulmuş dualar var hâlâ,
Yarısı söylenmiş,
Yarısı yutulmuş.
İnanç, kuru yapraklar gibi döküldü.
Kimin eli, kimin hançeri — karıştı.
Dünya oldu tapınak
İçi dolu yosmalarıyla.
Her Enkidu,
Masumiyetini yitirdiği an
Kendine mezar kazar bu tapınakta.
Toprak ana susar,
Gökyüzü artık gözlerini kapar.
Ve biz,
Tanrılara değil,
Yalancı peygamberlere inandırılırken,
İçimizden yavaşça soyulur insanlık.
Her şeye rağmen
Birini düşünmenin düşüncesinde
Titriyor ellerim.
Belki biri bir gün,
“Dostum” demeye utanır,
Aşktan söz ederken
Dili lal olur,
Gözleri yere düşer,
Ve yalnızca susar yanımda.
O sessizliği anlarım.
Çünkü haindir kelimeler,
Ama sessizlik…
Masum.
Ve toprak…
Galiçya’da hâlâ
Kanın izini öperek yürür.
Üzerinde yazılıdır:
“Burada bir inanç gömülüdür.”
Şiirimi günün şiiri seçtiğiniz için yürekten teşekkür ederim.
5.0
95% (20)
1.0
5% (1)