0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
133
Okunma
Ey azamet-i Lâyezâl, yâ Rabbi’l-izzet
dağ gibi yüklerimle geldim dergâhına
ne senâya mecalim var, ne hicâya yüzüm
lütfunla örttüğün aybı, yine lütfunla affeyle
nefs-i âsîdir, hevâya zebûndur bu kalb
her şeye râm olmuşken unuttum seni
fakat unutmayan sendin, unuttukça hatırlatan
rahmetinle hatırladım ki: unutuş bile senin tecellîn...
kalbim harâb, kalemim bitap
sîne-i sevdâda hâlâ yâdın var
bir nazar kâfîdir yâ rab, bir nazar
ki sükûtum dahi zikre inkılâb etsin
cevr-i âlem içre takat kalmadı
feryâdım secdede sükût eyledi
zannım yok senden gayrı merhamete
günahıma kefâret, gözyaşıma vesîledir gazâbın
ben ki adem’im; hiçliğe râgıb
sen ki Ehad’sın; varlıkta münferid
ben yokum ki affolmayayım
sen varsın ki mağfiretin deryâ gibi bâkî
kulluğum kemter, cehdim nâkıs
cemâline susamış bu âciz nefs
yâ Settar, yâ Gaffâr, yâ Halîm
bîçâreliğime rahmetinle cevap ver
bir “yâ Rab” deyişinde bulur kalb huzûru
bir “yâ Vedûd” ile titrer zerrelerim
kalbimdeki kasveti sevginle izâle eyle
rahmetinle yandırsan da razıyım aşkına
ne makâm isterim, ne hâl, ne dervîşlik
senin rızân olsun kâfîdir yâ rabbî
nefsimi ayaklarımın altına serdim
yeter ki, senden gayrısına secde etmesin
amin diyemeyecek kadar bitkinim
ama duâm yine de sanadır yâ ilâhî
ey kelâmı “kün” olan sultân-ı ezel
bir “ol” de, ve oldur beni sana kul...
5.0
100% (2)