1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
123
Okunma
Öyle bir şeydir ki bu yaşanan,
acıyan yerin sadece kalbin değildir.
Gözlerin değil, nefesin yanar.
Dünyanın sesi kısılır,
ama kafanın içi asla susmaz.
Sabah uyandığında hâlâ yaşıyor olmana bile şaşırırsın.
Çünkü uyanmak demek,
tekrar hissetmek demektir.
Ve hissetmek…
bazen ölümden daha fazla yakar.
Zamanla geçer derler ya…
geçmez.
Sadece alışırsın.
Acının yerini değiştirirsin.
Gözyaşını içine akıtmayı öğrenirsin.
Kimsesizliğe kalabalık içinde eşlik etmeyi.
Ve artık hiçbir şey sormadan devam edermiş gibi yapmayı…
Birine bir şey anlatmaya çalışmazsın artık.
Çünkü herkesin cevabı hazırdır.
“Unut”, derler.
“Vardır bir hayır”, derler.
Ama kimse bilmez ki,
bazı şeyler unutulmaz,
bazı acılar hayır getirmez,
bazı eksikler tamamlanmaz.
Zaman ilerledikçe,
en çok da kendi sesin susar.
Kendi içine dönersin,
ve orada bile yabancı hissedersin.
Çünkü sen artık
sen olmaktan yorgunsundur.
Her şeye güler gibi yaparsın,
çünkü anlatmaya çalışsan bile anlaşılmazsın.
Bir süre sonra zaten anlatmak da istemezsin.
Çünkü sen sustuğunda herkes rahatlar.
Bazı geceler hiçbir şey yapmadan oturursun.
Sadece oturursun.
Ama içinden neler geçtiğini,
kaç kere yıkılıp kaç kere toparlandığını,
görmez kimse.
Zaten görmek isteyen de yoktur.
Sadece bir an gelir…
hiçbir şeyin anlamı kalmaz.
Ne gelenin, ne gidenin,
ne affetmenin, ne beklemenin.
İşte orası kırılmanın bittiği,
dağılmanın başladığı yerdir.
Ve en sonunda,
bir gün kendi içine dönüp fısıldarsın:
“Ben seni değil…
kendi hâlimi kaldıramadım artık.”
Görünüşte hayattasındır.
Ama aslında her sabah
bir parça daha eksik uyanırsın.
Ve bunu bile kimse fark etmez.
Bu hâl…
bir cenazeye dönüşmektir.
Ama toprağa konulmadan yaşatılmak.
Herkesin gözünün içine baka baka
içeriden çürümek.
Çünkü bazı şeyler vardır ki,
adı yoktur.
Ama hissi,
insanın en sağlam yerinden
sessizce parçalar.
5.0
100% (4)