0
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
166
Okunma

Ayak izlerim eriyor tozlu toprakta,
Her adım bir veda gibi ağır.
Yol uzuyor arkamda kırık bir ayna,
Geçmiş paramparça, sırıtıyor sıcakta.
Asfalt çatlaklarında filizlenir umutlar,
İnatçı otlar gibi, kimsesiz ve solgun.
Her viraj bir sır saklar puslu ufuklarda,
Dönüp bakmaya cesaret yetmiyor.
Kim bilir kaç hikâye sindi bu taşlara?
Gözyaşlarıyla ıslanmış, alınteriyle yoğrulmuş.
Yorgun ayakkabıların fısıltısı dolar havaya,
Kaybolmuş rüyaların ağırlığıyla kıvrılmış.
Bazen dümdüz uzanır, aldatıcı bir rahatlık,
Güneş vurur kör edercesine.
Bazen daralır kayalıklarda, karanlık,
Nefes keser, sıkar yüreği gizlice.
Bir başında terk edilmiş evler,
Camları kırık, kapıları sürgülü.
Öteki ucunda "belki"ler,
Uğultusu duyulan, görünmeyen denizin.
Yürürsün...
Toz yapışır terli alnına.
Gölgen düşer yola, yoldaşın,
Hem seni takip eder, hem seni çeker karanlığına.
Ve o an gelir –
Yol ayrımı birdenbire.
Taşlar konuşur sessizce:
"Sağ mı sol mu?" diye sormazlar,
"Hangi yürekle gideceksin?" diye sorarlar aslında.
Yol bitmez.
Sadece soluklanır tepeciklerde.
Ya ayak izin silinir rüzgârla,
Ya da bir başka yol olursun sen de...
5.0
100% (4)