5
Yorum
33
Beğeni
0,0
Puan
277
Okunma
küçük bir çocuğun
karne sevincini yaşıyor gün
eğreti masalların içinden fırlamış gibi güneş
henüz perdeleri aralanmamış pencereleri yalıyor ışık
her şey kendi doğallığında yol alırken
zaman hızla eskitiyor beni
boş tuvallere
ince dokunuşlarla çiziyor resimlerimi
siyanürlü bir tütsüde saçlarımı ağartırken kulaklarımı es geçiyor
gözlerimin altına mor sürmeler geçerken göz kapaklarım boşta
yüzüme sağlı sollu çizgiler âl alası dudaklarıma
kondururken güve kelebeklerini
uyumak istiyorum
zamanın benimle alıp veremediği ne Tanrım!
durmadan akıl sarsıntısı yaşıyor uyuşuk beynim
fosilleşmiş bir çöplüğün içinde dinlenirken dünya
neden benim başında kıyametler kopuyor
neden başımda nöbetlerde
giysisi hercai zaman
değişti ruhumun tüm mevsimleri
husumetli şehrin gece nöbetçileri başımdan aşağı
kova kova döktükleri baldıran şerbetini
becayiş ederken zehirli sarmaşıklarla
içimi bürüdü karanlığın soğuk nefesi
uykuyla uyanıklık arasında
yalnız kapıların avare
çilingiri oldum
ne ana ne baba
ne aşk ne meşk ne dost hepsini aldılar elimden
kaldım bir başına virânelik izbelerde yaşayamadan
ölüm maskesini taktılar ne de yakıştı
yüzüne dediler
döndüm kanatsız evsiz eşsiz yusufçuklara
elimde asam bende vurdum kendimi
dağların karanlık kepezine
bekliyorum
günlerce ayaz vakitlerde
zamanın sunacağı hayat tahliyemi
artık nasıl geçerse geçsin kendini beğenmiş ömür
kimin umuru ki
sadece vakitsiz uyandırmayın göçmen kuşlarını
güller nazlı nazlı ağlıyor
..........
ayşe uçar
1802202511:40