Yarın
Turkuaz taneleri saç yükselen rüzgara
Yeşil taştan sansınlar yağmuru bekleyişimizi Donuk bakışlar üzre telvesiz kahveler iç İzini süremesinler bardaklarda Bu senin değil kimin elleri? Kimin elleri ki mesh ediyor kerpiç duvarları... Ah benim sabırlı beyazım Aydınlığa kaç kapı daha açacaksın... Kaç kırılmazı daha onaracaksın orada? Kaç pencereyi daha sabaha boyayacaksın... Ölmüş kulaklar selasını bekler Neden sen adlarını ezanla fısıldıyorsun Bırak dirilmesin minarelerimizi yıkanlar Neden çan sesinden ikindiyi hesaplıyorsun... Yapma! Ah benim sabırlı beyazım. Gemiler çoktan batmış görüyorsun Öyleyse neden seyir defterleri ezberliyorsun... Dün ur valisinin ikizini gördüm Saçlarını maviye boyamış Kaşı sakalı bembeyaz... Kabullenemiyor yaşlandığımızı Beni tanımadı, ben de selam vermedim. Şehrin güney kapısında at arabaları vardı... Soramadım nereden geldiklerini. Bilir misin boyalı kaç top ipek Kaç gümüşe bedeldir? Bugün bunu tartıştı esnaf... Bana da sordular yalnızca güldüm. Söylemedim onlara. Yarın bakarız dedim. Sahi yarın... ... Zamanı yarına saran aynalar dünden kırılmış Sülün kırmızısı örtüler, kardan karga heykelleri... Şaman tütsüleri, berberi büyüsü... Ah benim sabırlı beyazım biliyorum Yine sen haklı çıkacaksın! Yine sen o haki yağmurda Zaferi haykıracaksın. |