Kara/yel
Saat 24’ü dürttüğünde
gıdıklanan bendim........ ellerin ne çok şey anlatırdı bana annemin böreğini mesela maydanoz tarlasına giden yolu toprağına yağmur yağmasını sevdiğim yaşlarımı birde birde karnıyarığı zamanın herhangi bir yerinde guguk kadar telaşlı deniz kadar kucaklı bir sövgüydü sevda, ayrılanlara lakin diyordu bir katre an, lakin yüzümü avuçlarıma aldığımda ellerin ne çok şey anlatırdı bana soba üstü kesatane mevsimine az kala onlardan çıkmış tek satırlık mektuptu tüm yaşantım seni seviyorum diyordun seviyordum inadına renk körü kıvamında turnusola eflatun giydiren yamandı, hüzün suçlu bir çocuk gibi kafamı kaşıdığımda ellerin ne çok şey anlatırdı bana mavi, yarın daha güzel duracak çünkü dünden yarın aynı baharın sabahı olsa da ağlama yosun tutacak fidanlar dikiyor çocukluğun kaz dağlarına ve yusufçuklar uçuyor yamaçlarında görseniz diyor sarıkız görseniz , ne yamandır bizim dağlarımız yeşil giydiğinde ellerin ne çok şey anlatırdı bana uyukladığımda saat 01’i öpüğünde gerdanından huylanan bendim........... guguğun telaşını ne çok severdim oysa on sekizime kadar şimdi neremi tutsan bir eskimiş serüven yeniden okumak sıkar bu yüzden sanki hoyrat bir surattım böğürtlen topladığımda ellerin ne çok şey anlatırdı bana hani tüm elleri koysalardı yan yana avuçlarından bir çift göz bakardı mavilerini giyerdin ,çizerdim yeşillerini giyerdin , çizerdim eflâtun derdi gözlerim eflâtun benim derdim sapanıma kalemimi taktığımda ellerin ne çok şey anlatırdı bana .... |
avuçlarından bir çift göz bakardı
elleri çizgi çizgi ezberlemek,onu kazımak kafatasının kıvrımları içine,sonra birgüzel dökmek şiire...
anca bu kadar özel olur