ÖLÜMLE SÜRTÜŞEN YAŞAMA SEVİNCİ...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın ‘’Ölünün bile bir rengi vardır ama derimin rengi yoktu. Belki çürüyen bir kentin rengiydi bu. Çürüyen bir dünyanın… Küstü, öldürdü kendini su… Su çürüdü…’’(Alıntı) Çengisi zamanın, düş kesitleri afranın patladığı tafra sözcüklerin yuhalandığı bir şehir düşün: misal ki düşlerden örülü kesikleri kanatları bir martının pata küte bir motor sesi inan ki gitmezken kulaklarımdan ve işte su alan bir kayık boğuk sesinde dalgaların sürtük bir imge adeta baş tacı edilmiş suyun dibine çöken kumda saklı kan izi ayak izi hengâmesi deryanın hamt edilesi bir gün bir de hıçkırık tutarken ve sarışın yalnızlığı güneş denen surda serili ıslak güvercin hem ölü hem yetim hem de yetemediği renklerin de alacası ıslıklanan bir yavru kedi içimi tırmalayan d/ağlandığı kadar yaram aşkın şike yaptığı şaibeli bir pozisyon ve insanlar adeta yarış atı gemlense ne ki mevsim gardını almadıktan sonra insan gamlansa yürek ne ki damgalandıktan sonra hicran ve ötesiz berisiz bir endam aşk kazan özlem kepçe sihirli ve sinirli bir bekleyiş renklerin izdihamı sözcüklerin rugan esvabı ölümle sürtüşen yaşama sevinci gel gör ki yazgıya riayet ve de sirayet eder insan hem içtimada hem istişarede göğün kumpası yerkürenin kafesi kanatlarında kan izi Kara Meleğin hibe ettiği ömrü değil mi ki tefe koydu beşer ve işte göreceli bir maharet ölümsüzlük ne ki ölüm konduktan sonra başına yorgun zamanın kırık akrebi solgun yelkovan yel izi rüzgârın sesi misafir geldik geleli cihana elbet konacaktır illa ki sona somdan altın saydam yalnızlığın teşrifi süzülen bir dumana geçit vermediği kadar kader ve ulu Mevla… |
Kutlar, selamlarımı sunarım.