Geçmişe Özlem (Nostalji)
Hiç birşeyi tadı kalmadı
Yuttuğumuz lokmanın Soluduğumuz havanın Hatta suyumuzun... Naylonlaştı herşey Çatal kaşık, tabak çanak, Dibi delindi Kuponla alınan tavanın. Ayarları da bozuldu Çarkıfelekten ziyade Mart havasına dönen huyumuzun... Eskiden her şey sahiciydi Mesala "manita"mız yoktu Sır gibi sakladığımız Ahu gözlü yavuklumuz vardı. "Kanka"mız yoktu Sırtımızı dayadığımız Dağ gibi arkadaşımız vardı. Dil ucuyla söylenen "anne" yerine Yürekten söylenen "ana"mız Gözümüzün nuru " bacı"mız Arkamızda "kardaş"ımız vardı. Bilgisayar, tablet de yoktu Tahtadan Zülfikar kılıcımız Çelik çomak, beş taşımız vardı. Herkes aynı sahana kaşık Sabaha kadar beşik sallardı. Obezite, kolestrol bilinmezdi Tazı gibiydi en semizi Solaryum da neymiş? Sabah Güneşi alanımızı yakardı Akşam Güneşi de ensemizi. Meğer hayat çok zor Bir o kadar da eğlenceli imiş. Mertçe atılan aşıklar Kibarca atışan Âşıklar Mahcup bakışlı Mâşuklar, vardı. "Canın yongası" maldan değil Candan veren komşumuz Şefkatle açılan ağuşumuz Kızaran bir yüzümüz Yaşaran iki gözümüz Bozulmamış özümüz Senetten kıymetli sözümüz Açık alnımız, dik başımız Yağsız, tuzsuz da olsa Helalinden pişen aşımız, vardı Nerdeler, nereye gittiler? Yalvarsak, yakarsak Geri gelirler mi? Kaf dağının ardındaki ellere Kanat çırpan allı turnalar gibi Akşamın kızıllığına Ka rı şa rak mı gittiler Yayan yapıldak koşsak En yanık ağıtları yaksak Dönün diye dil döksek Arkalarından melul melul baksak Acaba geri dönerler mi? Yoksa bir daha dönmemek üzere Rüzgar kanatlı atlarla Ya rı şa rak mı gittiler? Akşamın kızıllığına Ka rı şa rak mı gittiler |
Hem bayramımızı, hem eserini kutlarım
Şiirle kal, sevgiyle kal, hoşça kal