KENDİNE DÖN, GÜÇ İÇİNDE
Çocukluğunda ışığı hiç görememiş çocukların yolunu şaşırmaktan, kaybetmekten başka şansları yoktur.
O ışığı ise, ilk önce ebeveynler yakar. Beklenilen anne baba olmasıdır ancak bezen bu bir abla, abi, kardeş, belki çok uzak bir akraba olabilir. Bir çocuğu doğduğu evlerdeki tek bir kişinin anlaması, onaylamsı, sevmesi bile o çocuğun kaderini değiştirir. Hayat, bizleri dünyaya getirenlerden öğrendiğimiz davranış modelleriyle idame ettirdiğimiz, başını hatırlamadağımız, sonunu bilmediğimiz engebeli bir yokuştur ve bize ne gösterildiyse, onu öğrenir, onu taklit deriz hayatlarımızda. Bu dil belki kötülük, belki iyilik belki de sevgi dilidir. Kişiye göre -koşullu veya koşulsuz- değişiklik gösteren sevgi dili... O çağlarda bu kavramların ne anlama geldiğini tam olarak bilmesek de, bildiğimiz tek bir gerçek vardır ki, o da evlerimizde ne yaşanıyor, hangi davranışlar sergileniyorsa, doğru olan odur. Peki doğru olan gerçekte bu mudur?!? Derinlerde bir yerlerde henüz biz dünyaya gelmeden ruhumuza üflenmiş ’insanlık’ güdüsü ve henüz olgunlaşmamış beynimiz bize tam tersini söylese de, en doğruyu anneler, babalar bilir hep değil mi?! Başaramazsın diyorlarsa başarısız, sevilmiyorsak sevgiye layık değil, cezalandırılıyorsak sürekli, hep suçlu olan bizlerizdir değil mi!? Yıllar içinde öğrendiğimiz o davranış modellerini öylesine benimseriz ki; Her doğan çocuğun temel hakları olan, şefkat, sevilmek, hem maddi hem manevi olarak doyurulmak, farkedilmek, onaylanmak, değer görmek ve yardım alabilmek haklarımızdan vaz geçtiğimiz yetmezmiş gibi bizler de tıpkı onlar gibi, anlayışsız, suçlayıcı ve yok sayıcı davranışlar içine gireriz kendimize karşı! İşte bu şekilde ruhları parçalanmış ve parçaları dört bir yöne dağılmış çocukların kendini kaybetmemesi, bulması ve tamamlaması için aile içinde yanan tek bir mum ışığı yeterli olabilirdi! Dünyaya getirildikten sonra ihtiyaçları tam olarak karşılanmayan çocukların hayattan istediklerini alabilme yöntemleri farklı farklı olsa da her bir birey kendi kaosunu mutlaka yaratacaktır! Öyle ki; şu sözün buraya çok uygun olacağını düşündüm: Bir Afrika kabilesi demiştir ki: "Köyü tarafından sevilmeyen çocuklar, sonunda o sevgi ve sıcaklığı hissetmek için köyünü yakar." Ne doğru bir söz değil mi? Peki sonuç hep aynı mıdır?!? Elbette değildir. Bir çoğu hayatları içinde tüm bu eksiklikler yüzünden toplumu, ailelerini, sonradan edindiği yakınlarını hırpalasa da, öyle istisna çocuklar vardır ki herkesin içinde doğumundan bu yana var olan tüm o güzel duygu ve düşünceleri keşfederek kendi içlerinden yükselirler! Her şeyi tek başına yaparlar! Düştüğünde kendileri kalkar Her yolun sonunda yeniden başlar Korktuğunda korkularıyla yüzleşir Kendilerinde herhangi bir yanlış bulduklarında onu yine kendileri düzeltir Ve iyi, doğru bir insan olmak için çok çaba sarf ederler! İşte öylesi insanları hiçbir olumsuz durum, gam tasa yıkamaz! Çünkü onlar ayakta kalmanın yolunu hep bir şekilde bulmuşlardır! Hem ne demiştir Elisabeth Kübler Ross: “Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış, diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Bu insanlar yaşama karşı geliştirdikleri kendine has anlayış, şefkat ve nezaketle doludurlar. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar.” Sevgilerimle... Özlem SABA |