DÜŞ'LEK
çok öncelerden tanıyorum sanki sizi
eski bir çarşıdan. henüz işportaya düşmemiş fakat sırasını bekleyen... kekik kokusunda yakınsınız galiba saçlarınız sedeften... bir mercanı andıran gözleriniz düşmemiş hala korkulara bir meddah gibi savunmasız ve günahsız kılıyor beni. şimdi ikimiz bu çarşıda hem ağlayan hem oynayan çocuklar gibiyiz. sabahlar, erken bizim için akşamlar uzak şimdi... ellerinde içi gözyaşı dolu bir balonu gezdirir gibi biraz haylaz biraz tedirginiz... patlasa sanki şimdi şuracıkta tüm dünya boğulacak sanki... söyleyin şimdi! neyin doğrulamasıdır geçmiş? ne kadar acı çektiğimizin mi? ne kadar ders aldığımızın mı? hem ben; yaşamı boyunca her dersten sınıfta kalırken siz nerelerdeydiniz ki? şimdi o çelik/çomak tutan elleriniz hangi milattan kaldı bir yandan beni diğer yandan kendinizi döversiniz? yapmayın! ne olur yapmayın bu kurutulmuş defne kokulu çarşı bir şeyler fısıldıyor hep kulağıma eskidik ama kaybolmadık henüz der gibi... hem ben kaybolsam, siz bilirsiniz, bulursunuz beni siz kaybolsanız bulurum ben de sizi henüz düşmeden tezgahlarda ne olur bakmayın artık geriye tükeniriz.. dağılır bu çarşı tek bir sorguyla... köle pazarlarına düşeriz... Özlem SABA |