İnfak ve SükûtBuhranlı hasretinin ilk lahzasında kapattım gönlüm mercan kapılarını Bahar avlusu avuçların sıcaklığı avuçlarımda… Tipi sonrası adımlarının ahkâmında keder çiğ tuttu Kirpiklerimin kariha ağıtlarında gözyaşlarım süzüldü yanaklarımdan ırmaklara Önce kabir kabir azap edildi gözlerime Sonra söküldü kalbim göğsüm kuş kafesinden Henüz girmemiş iken firakın kadrajına Bakma öyle sisli bakışlarla… Uzaklaştıkça nefesinden; idame edilemeyen düşlerin firkat işgaline uğradı c’anım Hemhal olurken dudaklarım morluklarla Tepeden tırnağa sana yandım... Budanmış gül yapraklı yara haykırışlar zulmünden Gönlüne sığınmış masumane bir yaradır ismim Bir tek gülüşüne avare Ellerine gözlerine infak edilmiş iken yüreğim Bir sana meftundur ömrüm bir sana amade… İzhar edilmeyi bekleyen tek kelime sevdayım dil ve dudak ar’afında Sütunlarını kırma kalbimin Zerre zerre içimden sana dolup dolup taşmaktayım Dalgalanmıyor da sensiz mehtap Bakma öyle kırgın ve ağlayarak Günüm gecem, sürurum ve hüznüm yek sana mecbur bir sana muhtaç... Gönlüme yüreğinden kefen b’ağladığım Her yeni gün hasretinle yok olup sevdanla dirilmekteyim Güz mevsimi yeşerten güz güzelliğinden ne ölüyüm ne de diriyim Bakma kalbim ağrısı öyle hüzün ve sis düşürme kör kuyuları yüreğimi Sensiz ne tenime ruh Ne de ruhuma bedenim... 20241011 0903 Sükût vakti. |