Yalnızım
YALNIZIM
Bir yalnızlık şakısı, virgülsüz, noktasız Bitimsiz Alabildiğince uzun, bitmezcesine Yalnızım Zamansız, mekânsız, bütün dillerde Mahfuz Bir yalnızlık şarkısıdır Tekerrüren Ben yalnızım, ben yalnızım Yalnızım Sadece bir şarkı değilmiş Elhakk Yaşamın gerçeğiymiş meğer Ateşten Suni, imal edilmiş, üretilmiş Herkes öyle yalnız ki iliklerine kadar Fert fert Ne çocuklar mutludur Ne gençler huzurlu Ne de yaşlılar bahtiyar Yığınların içinde yine yalnızdır insan Her meslekten Reisten seyise kadar Pazarda ki pazarcı, dağdaki çoban Ve yazar Şiirlerinde, romanlarında, ve masasında Kendinden bizar. Oysa ki Serpme kahvaltılar, kral sofraları Kırk tabaktan gelirken çatal bıçak takırtısı Yine de ağızlarda Yenecek bir şey yok ki, söylemin lakırtısı Eyvah Herkes muzdarip herkes aç Zelil ce Bütün gönüller mahzun, üzgün, sevgisiz Heyhat Yekünü sevgiye muhtaç Karınları tok sırtları pek Erkeklerde kavardin kumaş, kadınlarda ipek Duyumsuzca Her ayağa çarık her kılığa yemeni Yetmez Kat kat, çeşit çeşit, renk renk, moda moda Elbiseler Hakirden, şakire; her endamda al beni Şükürsüzce Genleri kırılmadık Ne bir inek kaldı, nede bir horuz Nimet diye Domates adıyla kutup ayısı yiyoruz Sadece bu mu Bezirgan ruhların kokuşmuş emeli Satıyor Menfaati için bütün mukkadesatını Peki ya Kürsüdeki vaize ne demeli Bir devir ki Her kesin cüzdanındadır emeli Ne hâldir RABBİM, bu ne büyük felaket Dağlar ezik Ovalar baştan başa hicran Topyekün Bütün nefislerde falaket Bir kuruşa Binlerle yemin katıyoruz Bitiyor Batıyoruz, batıyoruz, batıyoruz Battık bile |
yeraltında, taşların arasından akan bir nehrin sessizliği gibi, sözcüklerin olmadığı o anı hatırlıyorum. sanki tüm kelimeler, buharlaşmış bir deniz gibi gökyüzüne karışmıştı ve geriye yalnızca kalplerimizin yankısız çarpışları kalmıştı. sessizlik, bir dil haline gelmişti o an. ne bir soru vardı ne de cevaba ihtiyaç duyan bir ruh. birbirimizin gözlerinde birer sır olduyduk, keşfedilmeyi bekleyen derin mağaralar misali. zaman durmuş, dünya geriye çekilmişti, sanki evrenin merkezindeymişiz gibi, sadece ikimiz vardık. her bir bakışta, birbirimizin iç denizlerine doğru akıyorduk. suyun dibi yoktu ama biz düşmekten korkmuyorduk; çünkü düşmek bile konuşmanın bir parçasıydı artık.
sözcüklerin sessizliği böyleydi. ve biz, sözcüklerin arasında değil, onların dışında bulduk her şeyi.