Anlatılır değil ki
ANLATILIR DEĞİL Kİ
Yine hıçkırık tuttu boğazım döğüm döğüm Bakışlarım bulanık sözcüklerim kördöğüm Dağ gibi karanlıklar üstüme çöktü yine Daldım kendi gecemin ürkütücü seyrine Ne gören ne görünen ne bir ses ne de bir iz Ve içimde bir cezir şimdi med vakti deniz Mazi olmaz günleri okudum yaprak yaprak Kuruyan ağzım dilim sahralar kadar kurak Kemirirken beynimi cümleler yavaş yavaş Kâğıt kalem arası sanırsın kanlı savaş Ağzımdan dışarıya ağdı yorgun bir buğu Cemre gibi ısıttı tepemdeki boşluğu Duygularım döküldü kâğıttaki bozkıra Çiçeklenen sözcükler dizildi sıra sıra Anlatılır değil ki, yok bunun bir izahı Maşukam ince maraz nalan a döndü ahı Maşukam saf ve duru göğe kalkan el gibi Maşukam; yıldız dolan, avuçların sahibi Kendi yalnızlığına nikahladı kendini Tüm gayrı nazarlara muhkem kıldı bendini Siyah giysilerimle tutarken yasımızı Uzakları gözleyen gözlerimde bin sızı Ne yola çıkabildik ne vuslata yol aldık Yalancı bir hayalin pembe düşünde kaldık Sevgisiz gönüllerin canları cehenneme Maşukamın sevgisi nisbet olmuş anneme Olsun ya bu dünyanın birde öbür yüzü var Hayat ile mematın arası ince duvar Ruhum onun ruhundan asla kalmadı cüda Gönüller aleminde ihtiyaç yok vücuda |
Kavî kaleme selâm olsun. Hürmetler Üstâdım...