çocuk sesleri duyuyorumgöklerin uçsuz bucaksız renginden beslenen çocuk sesleri duyuyorum seslenebilseydim bir işitenim olurdu belki geri dönün derdim geri dönün çocuklar belki gelirlerdi bilinsin istedim suskun zamanlarımızın teselli kaynağı asuman kederli avuç içlerinin sıcak kucağına düşmüş dualarla semaya açılı bir uçurum çiçeği gibi gazzenin eteğine serpilmiş yüreğimiz hiçbir yerde yaşanmayan korkuları olmazdı belki sabilerden geride kalmış ne varsa böylesine içini çekmezdi soğuk olmazdı böylesine üşümezdim bu kadar nefes alırdım başımı dizlerinin üstüne koyardım çünkü orada bir yerde bekliyor canlarım bekliyor kendi kederinde susanlar yine arkası dönük bekliyor ben bekliyorum zaman parçalanarak dağılsın istersin her bir parçası umutla beklediğin haberler getirsin ve vakit orada dursun istersin bazen tarumar olmuş sokakların yerini iniltilere bıraktığına şahit olursun yıkıntılar arasından elleriyle ulaşmaya koyulan çaresizler hiç de az değildir bir başka şiddetli patlama eşlik eder onlara bazen hesaplı hesapsız katliamlar bir fırtına hızıyla gazze topraklarında yer değiştirir durur sessizken ve suskunken beklerken ve unutamazken kanarken yaralarımız hatta boğazımız sıkılmışken hiç de şaşırtıcı olmayan bu gaddarlık kandan beslenen bu zalim güruh tüm dünyayı zapt etmiş ele geçirmiş gibi nefesleri ölüm kokar Allah’ın elçilerine ihanet edenler bir kısmını yalan sayıp bir kısmını öldürenler bunlar dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak peygambere karşı işittik ve karşı geldik diyenler bunlar Allah’ın eli bağlıdır, diyen lanet olasıcalar Allah’ın sözünü dinlemeyen ve haddi aşan kahrolasıcılar kendilerine zillet damgası vurulmuş olanlar bunlar insan ruhunu yaralayan kalbini kanatanlar bunlar mescid-i aksanın aziz ruhuna ihanet eden onu yakan mahzun ve tutsak hale getirenler bunlar bunlar işte yüreklerimizi yangın yerine çevirenler gözlerimize cam kırıntıları serpiştirenler unutulmasın istedim gök kapıları açılsa da akan aydınlık yüzümüze baksa mahmur yanıyla içimizi ısıtsa ne olur kalleş siyonist dört bin yıllık buruşmuş ve kokmuş elleriyle katlediyor çocukları üzüm bahçelerinde zeytin ve incir tarlalarında portakal ağaçlarında asıp duruyorlar iri gözlü erkek çocuklarını ve iri gözlü kız çocuklarını çocuklar bir sonbahar yaprağı gibi kopup gidiyor hayattan ezip geçiyor silahlı arabalar bedenleri unutamıyorum. göz bebekleri büyümüş ihtiyar kadınları unutamıyorum dünyaya küsen yavrucakları çaresiz körpe kuzuları unutamıyorum mahalleler, sokaklar, caddeler toplu mezar yeri renksiz ve büyük ağırbaşlı haykırışlarla hırçınlıklar salıyorum kırk bahar görse yeşermeyecek toprağa duyulsun istedim terk ettim tüm tedirgin ve çarpıntılı vakitleri göğün yüceliğine yuvalanmış cümlelerle bir hicret gönüllüsüyüm ciğerimiz sönsün acısız yanımız olsun istedim gazzenin gözyaşlarında cennet kokulu bir bebek gördüm göğsünde koca bir çınarla uyuyordu bilinsin istedim ey selahattinin memleketi portakal ağaçları senin mavi senin zeytin gözlü çocuklar senin bize paslanmış acı düştü redfer |
Yine de eksilmedi sıcaklık yüzlerinden.
..
Alışmamızı istiyor acıya kâfirler.
. Çok saygımla Üstadım
Çok saygımla