denizin kıyısında gri bulutlu bir yaz günü gürül gürül yağmur yağıyor en az üç saat aralıksız yağmur tıpkı insanın yüzüne hücum eden kan gibi
derken bir rüzgar hafiften esiyor bir yaprak düşüveriyor yüreğime bırakıyorum kağıdı, kalemi elimden ve kalkıyorum masadan ve gidiyorum ağacın yaprağını yüreğime düşüren rüzgarın ardından
ben sevilmeyi ve sevmeyi doğuştan öğrendim aynı zamanda, kaybetmek korkusunu da saçımı okşayan annemin gözyaşları kurumuş gözlerinde ve yanağımda kalan dudak izleri ona ait
ve hala öğrenemedim anneleri neden ağlattıklarını düştüğümde kanayan dizlerim değildi hani bir daha hiç sevilememek var ya işte bütün korkular yalnız bunun içindi
* saat on iki yağmur ne kadar da hızlı hayatla ilgili bütün bağlarımı kesiyor pencerenin kenarına oturup boşluğu gözlüyorum boşluğun nihayetsizliğine aldırmadan
dün gece çok güzeldi tıpkı gençlik devirlerimdeki gibi gök o kadar yıldızlı öyle açıktı ki insan başını kaldırınca ister istemez şu göğün altında çeşit çeşit burcu burcu tüten gençliğini arıyor
o günlerde ki uslu halimi anımsadım tuhaf bir sıkıntı hasıl oldu içimde sanki hepsi beni yapayalnız bırakmış bana sırt çevirmiş
ey rüzgar şimdi kulağıma fısılda adını sen hangi rüzgarsın adını ne söyle seslendiğimi duymadan yada hiç umursamadan giderek uzaklaşıyor rüzgar küçücük bir esinti bırakmadan
ayaktayım şimdi rüzgar dönerek dans ediyor salıncak ipleriyle lodos günleri sona ermiş artık poyraz kullanıyorlar bankın üstünde uyurken yaşlı bir adama doğru
düşünceli bir yüzü var yanından geçerken kendi kendine bir şeyler mırıldanıp sol kolunu salladı sağ elinde uzun altın sarısı bir baston beni fark etti başını salladı
şimdi beni yapamadıklarımla yargılasınlar sırf sevinsin diye bir kere bile elinden tutup parka götürmedim kendimi
eminim ki o saatte berberin önünden geçmesem onun da canı sıkılacak geçenlerde, tam iki gün rastlaşmamıştık üçüncü gün karşılaştığımız da ikimizin de eli şapkaya gitti. bereket zamanında toparlanıp ellerimizi indirdik birbirimizle yalnızca karşıdan karşıya ilgilenerek geçtik
günlerce nedenini kendim de bilmeden üzüntü içinde şehri adımladım durdum bir meydana veya bir dükkana gitsem bakıyorum, bütün yıl aynı yerde aynı saatte görmeye alıştığım yüzlerden hiçbiri yok gerçi onlar beni bilmez ama ben hepsini tanırım
öyle yakından tanırım ki yüzleri sanki ezberimde neşeli oldukları zaman haz duyarım onlar somurtunca benim de neşem kaçar hatta, o parkın önünden geçerken aynı saatte karşılaştığım o ihtiyarla işte bu yüzden merhabalaşırım sürekli
evlerle de tanışıklığım var ben geçerken her biri önüme atılıp bütün pencereleriyle bana bakar gibidir merhaba, nasılsınız… ben de iyiyim. bana temmuzda bir kat ekleyecekler yahut…sağlığınız nasıl ben yarın onarıma giriyorum gibilerden konuşmalarını duyar gibi oluyorum
aralarında daha çok sevdiğim can dostlarım var bunlardan biri bu yaz bir mimarın bakımı altına girecekmiş her gün yoklayacağım Allah korusun, bakıma alalım derken büsbütün yeryüzünden etmesinler
açık pembe bir evciğin başına gelen hiç aklımdan çıkmaz pek sevimli küçücük bir ahşap yapıydı bana öyle güler yüzle biçimsiz, hantal komşularına öyle gururla bakardı ki önünden geçerken gülümserdim
geçen hafta o sokaktan geçerken dostuma bir bakayım dedim sokakta şu yok, ötekini göremedim, beriki de görünmüyor huzursuzluk duydum kulağıma bir feryat çarptı beni sarıya boyuyorlar; şu halime bak vicdansızlar… öyle kıyasıya boyamışlar ki fırça değmedik ne sütun, ne saçak kalmıştı zavallı dostumu, sapsarı bir kanaryaya döndürmüşlerdi o gün bugün biçareye bakmaya cesaret edemiyorum
* isli duvarları tavanda ustalıkla üretilen örümcek ağını şaşkın şaşkın süzüyorum ev eşyalarımızı, iskemleleri tek tek gözden geçiriyorum. gerçekten öyle bir huyum vardı ki odamda bir iskemlenin yeri değişse tepem atardı hemen içim rahat etmezdi örümcek ağı hala olduğu yerde sallanıyor tatlı tatlı azarladım ev ahalisini örümcek ağı yüzünden
maalesef kullandığım kaba sözleri bağışlayın doğrusu üslup inceliğini düşünecek halde değilim çünkü o ahşap evlerden ya taşınmışlar ya da taşınmaya gücü yetmeyen kimsesizlerle dolu
* biri var mutfakta ve mavi fincan ile kahve getirişi var mavi fincandan kahve içişim var bol köpüklü içi bulutlarla kaplanmış bir fırt bir fırt daha ve sonrası …
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
İsli duvarlar şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İsli duvarlar şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
ve hala öğrenemedim anneleri neden ağlattıklarını düştüğümde kanayan dizlerim değildi hani bir daha hiç sevilememek var ya işte bütün korkular yalnız bunun içindi Redfer
Sen hoşgeldin kıymetli üstadım Her mavi kıyıya uğrayışın Bambaşka bir rüzgar esiyor gelişinle Sözler sanki Yusuf’un kuyusunda arınıp. Ashabı keyf dağında kıymet katılmış Maşallah o yürek daim olsun Yüreğine her dem sağlık huzur diler Selametle huzurla kal üstadım 🙏💐