Bazı mektuplar vardır tüm zamanları kapsar Hükümleri ,değerleri okuyunca anlaşılır .
Bir gün torunlar okur inşaallah. Bizden onlar küçücük bir miras bu mektup.
ömrümün bu mevsiminde sana sıkça yazmak seni sıkça yoklamak isterim evlat her zaman olmuyor bu kimi dönemlerde içime çekilmek herkesten her şeyden uzakta yaşamak kendimi dinlemek dinledikçe susmak ihtiyacı hissediyorum
susmak gibisi yok insanoğlunun kalbine en iyi gelen şey susmaktır pek kimse bilmez bunu insanların susmaya hiç niyeti yok ki nereden bilsinler nadir ulaşılan o iç huzuru
sözü, özü, düşü ve hatta gönlün en derinlerinden en ırak yerlerden çıkıp gelen gülüşü hayra yoran dinle… sana ulaşan her mektubumu daha açmadan hayra yorar hayır dilermişsin, duyarım dilinden hayır kelam dökülünce işin gücün hep berekete açılırmış bunu da duyarım
bunun böyle olduğunu söylemeseler de sezerdim ben niyet niyeti çekermiş zira güzel yoran güzel bulurmuş temiz düşünene pirüpak kapılar aralanırmış hoş bakana hoş görenler denk gelirmiş dürüst konuşana dosdoğru cevaplar has yürüyene has yollar açılırmış
velhasıl hazır konuşasım, yazasım varken arka arkaya dizeyim mektuplarımı isterim susmanın keyfine ulaşmış olmama rağmen arada çıkıp senin gibi pak yüzlü gençlere birkaç kelam etmek gerek meydanı boş bırakmaya da gelmez evlat çok susana cahil çok konuşana alim der geçer giderler
mektuba başlarken esenlik dilenir bilirim bu gidişle adım selamsıza çıkacak varsın çıksın diyemem selam verene de selamı alana da bereket ayrı uğrar evlat bundan sebep selam olsun sana ey ırak diyarlarda yol gözleyen selam olsun… ulu ırmakların üzerinde kurulu köprüler gibi dün ile bugünün arasına fidan diken
bir düş gördüm dün gece yüce dağların arkasından dörtnala koşup gelen yeleleri ile ovaları süpüren toynaklarıyla toprağı döven kuyruğu ile poyrazı başı ile lodosu tutan civan gibi bir at
at ki kardan beyaz gözleri bir çift kömür topağı yeleleri çin ipeğinden eyeri desen som altın ama gel gör ki yanaşmaz bana beri durur
bineyim derim binemem dokunayım desem dokunamam aramızda koskoca bir uçurum ben diyeyim derin sen de dik sabaha karşı heyecanla uyandım evlat bir endişe kapladı içimi
sonra kendimi yatıştırdım dedim, nereden nasıl baktığına göre değişir bu iş ihtiyar yoruma varır düş düşünü iyi yor…
öyle ya, kem yorarsa kem olur hayır yorarsa hayır bulur insan dedim, hayır olsun at murattır bizim buralarda yiğidin yoldaşıdır mahzunun sırdaşı ihtiyarın gözüdür çoluk çocuğun ayağı
böyle kutlu bir hayvanı rüyada görmek hayra yorulmaz da ya ne yapılır bazı arzularımıza ulaşamamak belki daha hayırlıdır bilemeyiz bunu uzanıp da dokunamadığımız şey belki kor ateşten bir ok hem seni yakacak hem başkasını
isteklerimize uzaktan bakmak onları seyretme imkanı bulmak belki bizim için ala olan misal güneş, nasıl da yüzümüz gözümüz şen olur o doğduğu zaman gökyüzüne bakıp da kimin içi ferahlamaz kim gününe şükretmez kim o uçsuz bucaksız maviliklerin zifiri karanlıkların içinde hülyalara dalmaz
bulutların beyazına sevdalanıp da onları kucaklamak isteyen kim bilir kaç kişi vardır peki, hiç düşündün mü bunlara dokunabilme imkanımız olsaydı ne hissederdik hayallerimize ulaşınca ya büyü bozulursa bilemeyiz ya da aklımıza hiç gelmeyecek olasılıklar şekillendirir rüyalarımızı
mesela kaygılarımız mesela iklim mesela hastalıklarımız hassas duygularımız, meraklarımız, öfkelerimiz bazı düşlerde bağlıdır yılın faslına unsurlardan biri güçlenip varır aslına
bundan sebeptir evlat neyin hayır neyin şer olduğunu ancak Hak bilir bana ise atları, rüzgarları, uçurumları hayra yormak düşer sen de yor evlat hayra yor iyiye, güzele, muhabbete, saadete, selamete yor birkaç satır evvel de dediğim gibi rüya, yorumuna gelir
bak kalemi, kağıdı elime alınca sana düşümü anlatınca ferahlayıverdi içim dünya omuzlarımın üzerine konmuş da ne sağıma dönebiliyordum ne soluma daha bu sabah şimdi öyle mi ya
üzerimdeki tüm ağırlık bir anda kalktı gözlerim daha net görür kulaklarım daha iyi duyar oldu bir mektup nelere kadir bir selam nasıl şifalı kelam desen yok ondan daha has arkadaş daha ben ne diyeyim neler dileyeyim evlat
dilemek deyince aklıma geldi dünyayı dileyen dünyayı bulur derdi atalarım ne hoş bir cümledir ki insana şöyle bir içini yoklatır İsteklerim arzularım hep dünya ile mi ilgili de durmadan dünyayı bulurum derdi ninem
dünyalık kazançlarımız elbette olacak amma asıl olan görünmeyen alem değil midir mizanların en hassasında tartıp mezuraların en doğrusuyla ölçmek lazım gelir bu kazançları ben diyeceğimi dedim gerisi sana kalmış evlat…
bilirim ki en doğrusunu seçer en münasibini alırsın öğütlerimin zannetmeyesin ki nasihat eden dört dörtlük yaşamış da hiç öğüde ihtiyaç duymamış beşer, şaşar evlat yanlışlarımızla, hatalarımızla insan olduk biz
elbet yanıla yanıla bulacağız yolumuzu zannetmem ki kimsenin kimseye söyleyecek lafı olsun benim çorabım delikse diğerinin dirseği sökük bir başkasının urbası yırtıksa berikinin düğmesi kopuk velhasıl, herkeste var bir noksanlık
komşumunki seksen dokuzsa benimki doksan bu dünya böyledir evlat giden gelene gelen gidene halini arz ettikçe döner çark aynı diş değişir durur her seferinde
mektubumu burada sonlandırırken gözlerinden öperim evlat
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
dedenin toruna mektubu şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
dedenin toruna mektubu şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.