hüsran
doksan birde doğdum,
yasaklıydı bana o vakitte gülmek, süreya’nın annesi vefat edeli seksen yedi yıl olmuştu, hüsran melodileşmiş, hayal kırıklıkları henüz yeni icat edilmişti, babam herkesten önce, hatta ölülerden önce bağını koparmıştı bizim mahalleden, yağmurlarda beklerdim bir türlü ıslanmadan, beklerdim gelişini bir çift dişlinin, yirmi beş kiloluk ve büyüktü ellerimden, ne kadar da isterdim beni de alıp götürmesini suların, ne yazık ki boğulamıyor insan kendi gözyaşlarında, ve sonra başlardı bağırışlar, yakarışlar, huzursuz bacak, paslanmış elektrik direği, ismim kaldı sadece o tahta direkte, hiç komşumuz olmamıştı yedi nokta dört şiddetinde, yakışmadı değil mi anne, hesaplayamadığım bir matematik sorusu kaldı ellerimde, sokaklar, caddeler, güneş, ay, hiçbiri tanıdık değil oynadığım o çakıl gezegende. |