VEBÂL
Nefis kul hakkını sarmış sırtına
Gönül zindanında voltalıyoruz Ömür binmiş gider, zaman atına Kaçtı elimizden tutamıyoruz. İftira edene şahit istemez Doğru mu, yanlış mı? acaba demez Gıybet eder ammâ kul hakkı yemez Çiğnediğimizi yutamıyoruz... Dilimizde saçma sapan türküler Aklımızda döner durur tilkiler Beynimize hasar verir belkiler Haset kapısını örtemiyoruz Nefsimize ne hoş gelir övünmek İçi ayrı, dışı ayrı görünmek. Zor gelir hakkını, haklıya vermek Haramı geriye itemiyoruz. Ak diyor karayı kabullenerek Yalan, piyasaya sürülen gerçek Dayımızın arkasında gözü pek Düşmana yüz yüze çatamıyoruz. Şeytanın mü’mine çok davetleri Gittikçe sıklaştı ziyaretleri Tükenmiyor nefs’in şikayetleri Eğriyi doğruyu tartamıyoruz. Mahremiyet üryan, halkın içinde İlişkiler gayrı meşru biçimde Insanlık sallanır ipin ucunda Kucaklayıp omuz atamıyoruz. Hasta bekler, sağlar alır sırayı Saramam der, tabip gelir yarayı Yüklüyoruz karşı cebe darayı Malı helâl yoldan satamıyoruz. Suyun rengi var mı, yok mu, bize ne Ödül mü verirler bunu çözene? Ayak uydurarak çağdaş düzene Kendi kökümüzü baltalıyoruz. Akılda, fikirde çok hurda hile Dünyalık sevdalar düşmüş gönüle Ameller gelince sorguda dile Kabrimizde rahat yatamıyoruz. Yinede kıyamam, benim özümsün Âmâ bile olsan iki gözümsün. İçten içe yanan ateşim sönsün Duman içimizde tütemiyoruz.. Ah Hicranî çoktur kulun vebali Kötülerin belli, sonu ahvali? Bile bile nâr’a düşer ahali Gün gün eksiliyor, artamıyoruz. Nûriye Akyol/ 1/13/2021 Görsel alıntıdır |
Kutlarım kalemini ve eserini
Gönlüne, ömrüne bereket
Sağlıcakla