Kır ÇiçeğiAnkara, İncek Sanki dağ başı Trilyonluk villalar yapmışlar Herkes çekilmiş kendi kabuğuna Komşuluk momşuluk falan da yok Sanki dünyadan soyutlamışlar kendilerini Askerî hastane nizamiyesi Sessiz mi sessiz… Başlarında bir astsubay Askerler bekliyorlar tüfek elde Beni almadılar içeriye Görüş saati değil diye Nizâmiyenin önünde, her yerde Çeşit çeşit kır çiçekleri Rüzgârda sallanıyorlar Allah’ı zikreder gibi Duyar gibi oluyorum Sübhanallah seslerini Aman Allah’ım! O da ne! Pembe bir çiçek türü, çiçekleri top top Bir sapta var onlarca sap Onlarda da var onlarcası Çiçek saplarının ucunda ise hârikalar, Pembe pembe, mis kokulu kır çiçekleri Öbür kır çiçekleri gibi Ama onlar gibi değil! Bu çiçek bir başka, İnanın bambaşka! Benim gözüme mi güzel göründü, Bu hüzünlü hâlimde, bilemem Ama inanın, bambaşka! Hepsinin içinde tohumları Kurumayı bekliyorlar. Onlar kurumazsa Rüzgâr alıp götüremez tohumları. Kim bilir, nereye uçup gidecekler, Bilmedikleri bir toprağı yurt edinecekler. Birden bir ibibik kuşu kondu yanlarına Takkeli, paçalı, güzellikleri alt üst eden bir güzel! Sohbet etmeye mi gelmiş, ne? Beni görünce, o da uçtu, gitti… Gariplerin yanından Keşke ben olmasaydım, dedim. Ben olmasaydım, bu kuş uçmayacaktı. Terk etmeyecekti onları. Karşılıklı Allah’ı zikredecekler, Sübhanallah diyeceklerdi. Hoşuma gitti, canım çekti, bir tânesini kopardım. Sanki dile geldi birden, Beddualar etmeye başladı gaipten: “Sen beni kopardın, neslimi kuruttun, Benim nasıl çoğaldığımı ne de çabuk unuttun! Allah’ı zikrim de kesildi. Koklayıp atacaksın bir kenara beni Belki de çöpe… Değer miydi sanki? Söyle, değer miydi? Zahmet edip de eğilip koklasaydın, Beni yavrusuz, ebter bırakmasaydın. Keşke sâdece koklasaydın. Neslimi kurutmasaydın.” Hakkını helâl et, kır çiçeği! Adnan Ünal “ö.ç.m” |