kim dermiş suların dili yoktur diye ilk lafı tağutlar söylerdi belki lakin son sözü hep sen söylerdin susmak sana yakışmazdı sen susarsan zulüm konuşurdu masum çocuklar huzura susardı
bundandır ki üstünde aktığın topraklarda yerle bir olan saltanatlara inat insanlık için söylediğin bitmeyen özgürlük türkülerin vardı şimdi susmak vakti değil konuşma vakti tüm sözler senin ey kutsal nehir dicle konuş
ey arzın ulu ırmağı parla yüksel ey şanlarla sallanan asırların kucağı nehirlerin sultanı sen Allah’ın öğdüğü dört ırmaktan birisin ebediyyet dağından şarka inmiş perisin
tağutların rüyalarına girme vaktidir şimdi ifritlerin yaktığı fitne ateşini söndürme vakti parça parça olmuş koca medeniyetin çocukları dudaklarından dökülecek hayır kelamlarını gözü yaşlı bekler senin konuşmanı düşler
seni düşündüğüm an benimde aklım başımdan gider sesin gönülden gönüle akıp gider senle coşar senle taşarım sazımda senin besten kalbimden akıp giden bir şelalesin ey mukaddes nehir dicle
şimdi gözlerinden akan kanlı yaşları silme vaktidir iki büklüm yattığın yatağından doğrulup kalkma vakti kalk ey nehir kalk ve son sözü yine sen söyle asırlardır bitmeyen bir türkü gibi yankılansın anadolunun bereketli topraklarında
sen ki öyle bir medeniyetsin ki Allah’ın lütfuyla akan her damlası yüklendiği rahmetle coşan mübarek bir suyun insanlığa armağanısın
öyle bir su ki bir zamanlar ikiye bölerdi çölün kurak sinesini ikiye bölerdi ya bir yanında yeryüzüne hüküm kurmuş Allah’ın mülkünü sahiplenmiş nemrutlar öbür yanında üstünde hüküm kurulmuş mazlumlar yaşardı o vakitlerde daha bir kuruydu toprak daha bir susamıştı insanlar
bir yanda fırat bir yanda sen hak ile batılı ayırır gibi yüklendiği merhametle ve bitmeyen umutla vakitlerden her vakit akarsın delicesine
cennetten çıkıp yine cennete giden ırmak yatağın derin kıyıların dik zülkarneyn mağarasından doğarsın gürül gürül cennete doğru kıvrıla kıvrıla akan sensin hırçın suyanla bakir toprakları kutsayan ey ulu ırmak
sen ki kuraklıkla giriştiğin ölümcül savaşlardan belin büklüm büklüm kıvrılmış lakin görülmemiş zaferler yaşarsın bükülen beline inat
senin tatlı nağmen bir musiki bir şiir her dalgandan ruhunun mucizeli sesi duyulur sanki bize mucizevi bir beste dinletir sen ebedi mabedin yükselttiği sedasın öksüzlere ninni gariblere duasın cennetten çıkıp Allah’a giden yolsun baş ucunda dilekler tutulan bir kara sevdasın dicle
sen aktıkça yeşerir anadolu bereket konuşur sen taşınca can bulur dokunup geçtiğin yerler serinliğe açar gözlerini toprak anadolunun bağrını bir sızı gibi yarıp geçer suların
seninle birlikte akar zaman senin aktığın yöne doğru sürüklenir tarih zamanın içinden zamansızlığa tarihin içinden tarihsizliğe yokluğun içinden varlığa kuraklığın içinden berekete ölümün içinden yaşama
varlığın başlı başına çölün içinde uzayıp giden zıtlık adına dicle demiş insanlar seçilmiş insanlar kutlu kılınmış şehirler senin adınla anılır
adem ile havva günahlarından arınmak için senin sularına daldılar kırk gün kırk gece yıkandılar ey ademin yasını tutan su dicle isa bir daha dünyaya geldiğinde sende yıkanacağı söylenir her vakit anarım seni tüm günahlarımdan arındır beni dicle
dağına göre kar verir ya hani Rahman her bir damlana anadolunun kurağına eş bereket yükleyerek saldı seni çölün bağrına çöle can veresin diye ademin topraktan var edilen bedenine üflenen ilahi nefesten üflendi sana gürül gürül akasın diye
işte öylesine çok sevdi seni Rab sen ise başağın içindeki güneş gibi sessiz sedasız yüce bir medeniyetin damarlarında dolaşırsın bereketin arkasında senin suların senin arkanda sırtını dayadığın adını anarak aktığın toros dağların var
içinde kopan fırtınalar köpük köpük akışın onun aşkındandır onun aşkıyla analık edersin hani fırata bağrında taşırsın onu insanlığın kurtuluşu için
bir zamanlar kıyında gezerdi ibrahim asasını vurduğu vakit yarılırdı suların eğilip sana bakardı yüzünü görürdü asi ve derin sularında
senden başka yiğit mi sorarlar ey dicle de ki düştüğü kör kuyuların sonu benim diyarımda sultanlığa çıkan iffet gömleğini kuşanmış yusufum var sen ki boylu boyunca yüzyıllardır rüyalarda akarsın coşkunca
sen ki eşiğinde sel yatakları dağların yamaçlarından inip yüce bir medeniyeti beslersin koynunda ey kutsal nehir dicle
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ey arzın ulu ırmağı dicle şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ey arzın ulu ırmağı dicle şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.