sen hiç akşam alacasında babaları yosun bağlamış iskelede kanatsız bir martı çığlığında fırtınalara tutuldun mu
sen hiç sonsuz manzaraların uç noktasında ayakların ıslandı mı azgın dalgalarla son yakamoz ve ay ışığında sonra en derin hayallere düşlerinde kopan tufanlara uğradın mı hiç
sen hiç ellerindeki uçurtmaların ipine takılıp göğe ağan çocukları gördün mü bir bebeğin avuçlarında ayrılık çölünün ortasında vahaların kokusunu aldın mı gül gibi kokladın mı saçlarını yarin
sen hiç uzak göklerin tepesinde kuru dal gibi tutundun mu bulutların benekli ellerine şehri kalın kenarlı mercek gibi büyütüp ışığın rengini gözlerine taşıyan yağmur damlasının pencereden süzülüşünü seyrettin mi
buğulu gözlere banıp banıp ıslanan kirpiklerin göğsünde bıraktığı kılıç yarasını hatırladığın oldu mu hatırlamadın değil mi zaman geçip gitti durup dinlemedin varıp göremedin ve tutunamadın…
en iyisi sen dondur karelerini ömrünün göğe ağan çocukluğu şehri yutan damlaları göğüste kılıç yaralarını ve kuru dalları bir resim olup asılı kalsınlar öylece
sen sabahları kaç güneşi karşıladın gözlerinde kızılca kıyamet ufukları tomurcuk gibi açılan ışıkları rengarenk kuşları ilk kez görürmüş gibi puslu aynalarda gençliğini arayan solgun çehreni
kelebeğin ani bir kanat çırpışıyla baharı gönlüne taşırdığı günü özler misin rüzgar dokunuşunu yanağında yağmur çisesini alnında suyun damağındaki serin akışını yusufçuk kuşu peşinde koşmaları taze yosun kokusunu ellerinde hatıra defteri gibi dürmek istediğin olur mu
sen hiç bir vapurun uzak dumanına doğru rüzgarda savrulurken saçların boy veren dalga gibi çizgisiz ufuklarda soludun mu akla gelenleri yaşanmamış ne varsa sana anlattı mı hiç adı gözyaşı olan bütün yağmurlar
bir fecir sonrası telaşlar arasında kaybettiğin yaşamanın kendisiydi ayaklarının altında ezilmişti zaman gözlerine değmeden geçip gitti ömrün yavaş olmalıydın atlamamalıydın sonraki mevsimlere son tutunduğun taze incir dalına asılı kalmalıydın bir ömür boyu
sen kiraz ağaçlarında yaşadığın korkuyu yakın hissediyor musun hala elindeki kitabın ilk sayfasındaki tereddütleri yaşıyor musun yine tozlu yolların kuytularına sakladığın hayalleri aşık olma imtiyazının keyfini eski parkta salıncakta salınmanın hasretini yokuşlarda karanfil sohbetini özlüyor musun
patates ve kabaktan arabalar belki hala koşturuyordur oralarda belki yine sağanak altında köy çocukları kızıl ottan şemsiye yapıyordur kendilerine sütlü mısırın közlemesi belki hala aynı tadındadır ve deredeki oyuncak değirmen hala nazlı nazlı dönüyordur
geride bırakmak istediğin günlerdi onlar acele ettin yeni yıllar yeni yaş dönümleri görmek istedin yeni hayaller kurmak istedin belki de çakılıp kalmalıydın çamurdan yaptığın evin duvarına
uçan her güne koştun tüketmek istedin saatleri daha sonralar vardı nasılsa yumuşacık yastığında unuttuğun başını yeni sabahlara taşımak istedin sancılı günler telaşlı aylar hesap sorulan yıllar hemen geçip gitmeliydi sana göre
sana göre sonralarda saklıydı hayat sana göre ertesi günlerde bekliyordu en güzel umutlar lakin yılları yutarak büyüdü acemilikler tereddütler aksaklıklar yaşadığın güne ait ne varsa
sonra, belki daha sonra belki yeterince sonraları kusursuz bir kelebek çıkacaktı çocukluğunun kozasından keşke kanatlarını hiç açmasaydın sarılıp bekleseydin emine annenin boynunda
hayatın içinden bir de sen geçtin diye mutlu mu oldu herkes dünyanın üzerinde birde sen olunca başı göğe mi erdi alemin o bedenin seni içinde ağırladı diye topraktan uzak mı kalacak sandın
zaman akıp gidiyor şimdi başkalarını tereddütleri yaşanıyor uçurtmalar başkalarının ipinden tutuyor başkalarının gözleri yağıyor yağmura başkalarının rüyasını görüyor geceler
kiraz ağacı korkuları başkalarını bekliyor başkalarının hülyalarından akıp gidiyor ırmaklar sen ırmağın öte kıyısındasın artık başka çocukların babası başka zamanların adamısın yeni çıkacak gazetelerin belki de başka başka dudakların mahzun taziyesi
yeni takvimlerin yapraklarından önce koparılan bir adamsın yeni şehirlerin mezarlıklarından birinde soğuk bir taş belki az zaman süren bir ağlayışların gözünde taze göz yaşı
sen durup kalmadın sana ait olan anda donup kalmadın zamanın en tatlı yerinde sen saatin kadranında hiçbir noktaya razı olmadın herkes gibi sen de hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadın
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
hiç yaşamamış gibi şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
hiç yaşamamış gibi şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
sen durup kalmadın sana ait olan anda donup kalmadın zamanın en tatlı yerinde sen saatin kadranında hiçbir noktaya razı olmadın herkes gibi sen de hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadın
hiç yaşamamış gibi öldün
Anlam dolu harika duygularla ve akıcı bir üslupla yazılmış muhteşem güzellikteki yürek sesinizi gönülden kutluyorum tebrikler üstâdım. Sonsuz selam, duâ ve saygılarımla. Allah'a emanet olun.
Her zaman ki tat ve deminde vede güzelliğinde eser Bizde okuyor, kutluyoruz değerli dostun eserini, yalansız ve riyasız Gönlün abat olsun, huzurla dolsun, tüm eserlerin benzersiz olsun Sağlıcakla kalın Üstadım...
Yaşarken kimin ne yaşadığını önemsemeden yaşıyoruz empati kurarak yaşamanın önemi vurgulayan şiiriniz de Hiç yaşamamış gibi öldün diyen yüreğiniz yıllarımızı yutan acemiligimizi serdi sayfalara Kutlarım değerli usta kalemi Saygıyla selamlıyorum yüreğinizi
sen hiç akşam alacasında babaları yosun bağlamış iskelede kanatsız bir martı çığlığında fırtınalara tutuldun mu
sen hiç sonsuz manzaraların uç noktasında ayakların ıslandı mı azgın dalgalarla son yakamoz ve ay ışığında sonra en derin hayallere düşlerinde kopan tufanlara uğradın mı hiç
sen hiç ellerindeki uçurtmaların ipine takılıp göğe ağan çocukları gördün mü bir bebeğin avuçlarında ayrılık çölünün ortasında vahaların kokusunu aldın mı gül gibi kokladın mı saçlarını yarin
Bu şiir, özlem, hayal ve tutku dolu bir aşkı anlatıyor. Şair, sevgilisine hiç yaşamadığı güzellikleri sorarak onu kendine çekmeye çalışıyor. Şiirdeki imgeler çok canlı ve etkileyici. Şair, akşam alacası, yakamoz, ay ışığı, uçurtma, vaha gibi doğanın güzelliklerini kullanarak sevgilisinin duygularını harekete geçirmeyi amaçlıyor. Şiirin sonunda ise sevgilisinin saçlarını gül gibi koklamak istediğini söyleyerek şiire romantik bir son veriyor.
donup kalmadın zamanın en tatlı yerinde
sen saatin kadranında hiçbir noktaya razı olmadın
herkes gibi
sen de hiç ölmeyecekmiş gibi
yaşadın
hiç yaşamamış gibi
öldün
Anlam dolu harika duygularla ve akıcı bir üslupla yazılmış muhteşem güzellikteki yürek sesinizi gönülden kutluyorum tebrikler üstâdım.
Sonsuz selam, duâ ve saygılarımla.
Allah'a emanet olun.