SEFAM SEN,CEFAN BEN
Sefadan daha fazla payıma düşmüşken cefa, ebedi hayatın ızdırap vagonlarının en önlerinden kesilmişti biletim,
Ne hevesim vardı soluklanmaya nede minnetim vardı zamandan, ayna misali izlerken mutluluk yansımalarını buğulanırdı göz kapaklarım. Bilirdim tebessümün çare olduğunu dertlere, ancak bilinmezliğimdi nerden esecekti yada gececekmiydi o mevsim rüzgarları benim kapımdan. Karlar üzerinde yolumu bulmak için ararken çamurlu ayak izlerini, feri sönerdi kalbimin gaz yağı tükenmiş bir lamba misali, Dış görünüşü heybetiyle göz kamaştıran bir dağ, içindeki izdüşümü ise hüznü tanımlayan bir sessizlik, Ruhum bedenime yapışan bir ayazdayken, bilinmez bir merhaba ilkbahar edasıyla cemresini düşürdü toprağıma, Sadaka niyetine yemlerken kuşları, bir kanat çırpışının renkleri büyüledi dünyamı, geçmişimin talihsizliğini yükleyiverdi taşıdı arşa, Zindamlarımı çevreleyen perdeler bakışlarınınla dağılıverdi düğümlerinden, An be an sınandığımı farderek hayat sahnesinde, tökezlemelerin en güzel bedeli aşkınla meşk etmekmiş meğer, Sabrın son demlerindeyken, künyemdeki boşluğun anlamsızlığında bir limanda buldum mutluluğun manasını, Kağıtlara sığmayan ömürlük hikayelerin imla hatalarında ararken mucizeleri, varlığını hibe ederek renk kattın mürekkebime, Yağmurların ıslatmadığı bedenimde, yokluğunla ızdırap pınarlarındaki sellere salını vermeyi öğrendim sayende. Set vurulmuş güneşim, bulunca aşkı sende yönünü şaşırmış doğacağım diyor gecenin zifirinde,huyum kurusun diyeceğimde yoktu böyle bir lüks benim kaderimde. Özlemeyi öğrendi ruhum yaşamadıklarını, yakışanı yaşamak istiyor yakıştığı yerden, yani senden başlayarak yeniden, Üşüyen yazgılarımı yeniden yazan sen, kabusların arasına düş gibi düşen sen, üşüyen alınyazımı sarmalayan sen, Sırlara gömdüğüm gülüşlere sırmalar katan sen, Göçebe yol alışlarımın son durağı varışlarım sen |