Gidiyorum Taa uzaklara
Gidiyorum taa uzaklara, halden anlanan yadırganamayan topraklara. Sadece yolların taş kalpli olduğu sokaklara. Buralara yağmur yağsa ne olur damla düşmüyor en susuz günlere dayanabilen, dikenlerine aşık olduğum kaktüslere.
Gidiyorum taa uzaklara kartallar dolaşırken peşimde, gidiyorum işte bir kelebek ömrü tadında bir güvercin tedirginliğinde bir gökkuşağı renginde. Gidiyorum taa uzaklara dümeni kırık hayallerle, raydan çıkmış umutlarla, freni patlamış yüreğimle, rotası kaymış kalbimle, gidiyorum işte biletsiz davetsiz duygularla. Gidiyorum işte taa uzaklara dönülmez akşamlara, tan vakti olmayan şafaklara, Güneş görmeyen ve ölmeden yaşanılabilen mezarlara. Gidiyorum taa uzaklara gitme diyen olmadı, kalmak için ne fedakarlıklar yaptım ne tavizler verdim ne acılar çektim gitme diyemeyenin umurunda mı. Gidiyorum taa uzaklara yenik düştüm, sefil düştüm, gücüm tükendi takatim kalmadı çok şey mi istedim ben! koparmadan dalında bir çiçek sevmek istedim, dokunmadan tenine sarmaşıklar gibi sarmak istedim, öpmeden kokusunu içime çekmek istedim. Gidiyorum şimdi taa uzaklara evcilleşebileceğim otlaklara, yüreğimi soğutabileceğim kutuplara, kendimi bulabileceğim kör kuyulara, göklere çıkabileceğim rüzgarlara. Avuçlarımdan içiyorum göz yaşımı, kulağımı tırmalıyor kalbimin atışı, bilmem kaç nefeslik ömrüm kaldı, bilmem kaç nefeslik daha görebilirim seni, bilmem ne zaman kopar kıyametim, bilmem nerede kurulur darağacım, bilmem ruhuma hayat verimisin, sevdirir misin yaşamayı, Gidiyorum işte bilmem belki son defa kaç nefeslik daha görebilirim seni... |