BABA YURDU
Annem yurdumuzu ziyaret ettim,
Her yandan hayalin çıkıp da geldi. Zaman durdu bir an, maziye gittim; Anılar içimi yakıp da geldi. Sanki ocakta süt kaynatıyordum, İki taşım fazla kaynat diyordun "Nerde kaldı" diye babamı sordun; Dedim; Harmana bir bakıp da geldi... Ekmekleri közün üstüne koydun, O mis kokusunu burnumda duydum, Tahta soframızda, hüzünle doydum; Hasret gözlerimden akıp da geldi... Altı kardeş dağıldık birer birer, Her gidenin ardından yandı ciğer, Yuvanın temeli anneymiş meğer; Zaman yuvamızı yıkıp da geldi... Çok güzel okurdu babam ezanı, Annemden sorulur evin düzeni, Antikaya çıkmış bulgur kazanı: Bakracı koluna takıp da geldi... Kara şimşek derler, sallar tırpanı, Koca Ziya toparlardı harmanı, Bahattin, eşsiz bir kuzu çobanı; Mustafa yabayı dikip de geldi... "Fatma yengem koymuş dört gilik" derdi, Tarlaları dilik dilik ederdi, Bacım, derken öyle içten söylerdi Azrail’e boyun büküp de geldi... Yahya efendi maneviyat sultanı, Bekir ağa yenilmez pehlivanı, Muharrem hocadır köyün imamı; Gönüllere sevgi ekip de geldi. Öyle özlemişim Kâhkik köyünü, Kana kana içtim soğuk suyunu, Bakır tavadaki tereyağını; Hingelin üstüne döküp de geldi... Dostum, arkadaşım, kardeşim ile, Çocuk olup, gezdim yine elele, Dolaştığım her yer gelirken dile; Gençliğim çileyi çekip de geldi... Hayrandım ilkokul öğretmenime, Yol gösterdi, ışık tuttu önüme, Tırmanırken hayat merdivenine; Yine ellerimden tutup da geldi... Duman pınarında herkes sırada, Ufak tefek tartışırlar arada, Yağmur yağar, sel olur göldere de; Merekümden şimşek çakıp da geldi... Eş dost, konu komşu, kimse kalmamış, Davar gelip gitmiş, sağan olmamış, Hamur yoğrulmamış, ocak yanmamış; Hüzün yumruğunu sıkıp da geldi... Yaşadığım andan, doğduğum güne, Tanıdık kim varsa dünden bugüne, Bir bir gelip geçti, görüştük yine; Özlem yüreğimi söküp de geldi... Bütün güzellikler mazide kalmış, Eski soğan ekmek, şekerle balmış, Zaman yüreğime bir kurşun salmış; O günden bugüne sekip de geldi... Nereye baktıysam geçmişi buldum, Dün ne beklemiştim, bugün ne oldum, Ömrüm eksildikçe daha çok doldum; Geçmişim bugünden ürküp de geldi... Zaman ömrümüzü aldı, savurdu, Ölüm ve ayrılık yaktı kavurdu, Bu yer Nûr-iye’nin öz baba yurdu; Gayrı gurbetelden bıkıp da geldi... Nûriye Akyol Görsel: Kolluca (Kâhkik) Köyü/ Sivas |