Garip şeyler!Çok garip şeyler geçiyor aklımdan. Sinirsiz ve kemiksiz. Garip şeyler dedim ya… Bir kısmı, tören kıtasıyla birlikte, davulun ritmine kapılıp gittiler zaten resmi geçitte, nöronların gözetiminde. Ben de aralarındayım. Geçitteki hizalı sıradan çıkamıyorum hemen. Sonra kıvrak bir hamleyle aradan sıyrılıp, birkaç metrekarelik kalın ensesinde yürüyorum zamanın. Tutamadığı elleri buseliyorum. Vasati 40 çöp olan kibritlerden biriktirdiğim ocak başında, keyfime cereyan bekliyorum. Dedim ya garip şeyler. Sanki sıcağı sıcağına, fırından yeni çıkmış gibi buharlanıyorum poşetin en dibinde. Ter basıyor ellerimi. Soğuk balkonun camına yapışıyorum vantuz misali. Bir de zor günlerin arifesinde bayram diyebilmek için, çok yürekli adamlara son kuruşlardan veriyorum. Ses etmiyorlar. Kendilerinden biliyorlar. Çarşı pazarda… En kucaklı saygılarımla teşekkür ediyorum. Ve şimdi bu garip şeylerden bazılarını say deseniz, ben bir iki üç desem de dilime gelmiyorlar hemen. Kime ne ki… Nevi şahsa münhasır bir hal bu ve kimseyi ırgalamaz. Ve işte mesela sarı leblebiyle beyaz leblebi arasındaki farkın kabuk olduğunu söyleyebilirim renklerine rağmen… Bir sinekliğin sinek için faydalı bir alet ya da cibinlik gibi sineği koruyan bir tül olmadığını da itiraf etmek gerekebilir. Sineksavarların karşısındaki sinek severlere… Bilmem ne kadardır ortalama bir tuvalet kağıdının konfeti olarak sağıldığındaki uzunluğu… Ya da kolonyalı mendilin ıslak havluya dönüştüğünü kimler ne zaman fark etti… Ve kimler cep telefonunkiyle eski ahizenin ağırlığını tarttı? Maalesef parfümün parlatılacak bir şey olmadığını anlamak kaç dakikanızı aldı? Dilin kemiği olsaydı kemikli et sınıfına girer miydi? Klavyenin tuşları arasındaki tozları almak için bilgisayar açık mı kalmalıydı? Hani şu ustaların kullandığı su terazisinin kefeleri olsaydı tartılırken üstümüz ıslanır mıydı? Ve daha bir sürü şey… Duydunuz işte… Garip şeylerim var benim… Tuhaf şeyler... Sorgularım, duygularım var… Katlanıyorum bir jimnastikçi gibi Sinirsiz ve kemiksiz… Katlıyorum battaniyemi ortasından… Koyuyorum dolaba... Artık üşümüyorum… Serbest düşüyorum... Ve bu sefer hecelemeden,… Hayata… BUĞRA SAN |