Sarı beyaz dalgalar...
Vazo arıyorum elimdeki bir demet sarı beyaz papatyalara.
Bulamadan içimdeki bir ses beni çağırıyor… Sonra garip bir şekilde dışarıdayım… Öteden bir ses düşüyor yere. Hışırtılı kavakların sinsiliği sızmış yol kenarına sanki. Rüzgâra inat kımıldamadan duruyorlar. Lakin tutup göğe çıkarıyorlar bağrı kesik suretleri. Hepsini tepelerine asıyorlar, galerinin gözdeleri gibi. Ben buradan öyle görüyorum… Şimdi ellerim boş ve içerideyim… Etrafta bir ressamdan geriye kalanlar duruyor. Ucu sivri ve kömürden mürekkep kuru ve kara kalem çıkıyor sahneye. Siliyor tuvalin arka yüzündeki ay izini. Artık gölgesiz ve beyaz bir tuval kalıyor geriye… Bir diğerinde palete sıvanmış yağlı boyalardan mavinin ortasında, sise boğulmuş bir sefine çıkmış duruyor. İskelede sancak tarafından öbür tarafa yan duran bir gemi ve sessiz martılar. Birden beni içine alıveriyor yönünü bilmeyen gemi. Ortalık mahşer yeri. Güverte ıslanıyor. Kaptan geçiyor dümene, rotayı düzeltmeye. Bir oradan öbürüne yayık başlıyor. Düşmanı dalgalar olan çetin bir mücadelenin içine gömülüyor. Bir kuru yemiş kabuğu gibi sallanıyoruz. Çaktırmadan öğürüyorum. Ufuktan görülmeyen direkler toplu iğne gibi kalıyor diye düşünüyorum. Çok sonra yeleleri arasında kalan kudurmuş canavar susuyor. Yine bir şekilde duruyor sulu savaş. Sonra kaptan seyir defterine, yosun kokan harfleri bırakıyor. Tayfalar çok soru soruyor bu arada. Fırtına hepsini cevaplıyor. Balık kokluyorlar ciğerlerine. Birlikte öteleri görmek istiyorlar o an. Ve şimdi lenslerde peçete. Dikkat Sonar’da ve son anlarda. Bozuk görüntü ve ses. Çekmiyor uzaktan ve yakından. Bekliyorlar biter belki bu proses. Birden çerçevenin dışında buluyorum kendimi. Yerdeyim. Ayakkabı bağlarımdan biri çözülmüş. Kalkıyorum. Sebebini bilmiyorum ama başımda bir ağrı. Üzerime bakıyorum ıslak değilim… Gariptir... Martı sesleri de gelmiyor kulağıma… Ama burnumda kesif bir boya kokusu. Hiçbir şey olmamış gibi ortadayım. Yine tuvale bakıyorum. İskelede sancak tarafından öbür tarafa yan duran bir gemi ve sessiz martılar. Değişen bir şey yok yani… Papatyalarımı hatırlıyorum birden. Hemen vazo bulmalıyım diyor ve arkamı dönüyorum. Ay izinin silindiği tuvalin yanında, tüpleri sonuna kadar sıkılmış, sarı beyaz yağlı boyalar duruyor ve baka kalıyorum. … Elimdeyse kara kalem… Kalmaya devam ediyorum… … Ve hala oradayım… … Başlıyorum… Se...…r BUĞRA SAN |