KIRMIZI RUJUN SENFONİSİ
Islak dudaklarıma
Sürmek isterdim Dudaklarında ki Kırmızı rujun senfonisini Yeleğimde ki düğmelerde saklı Bilirmisin Natürel erkekliğimin Volkana dönmüş kül yangınları Bunun için bazan özlerim Dağlarda ki bozkırın özgürlüğünü Aptalca ve masum Bugün gördüğüm mavi Gökyüzünün bulut yorgunluğunda Koca bir hiç yaşamın kendisi Saklayamam asla Badana lekeli gömme dolaplarda Sevginin yansayan yüzünün içtenliğini Geleceğin günü beklerken Bir çocuk olarak yalanlarında Yalanlarımın renklerine Ortak olacaksan gel diyorum Sivri bir tepenin kulesinde Bir çelik yığınının altında Belki Paris’te Belki şu bizim İstanbul’da Bulurum seni Ağlayıcılar tutacağım her yaştan Sonra bir planörle bir ormana düşüp Varlıkta yok olacağım Düşün eşşekçesi böyle Bu gece kalemimin ucunda Hastalık sarısı ve teslim beyazı Renk delisi olunca şiirlerimde Bil ki seni özlüyorum Ölümden korktuğum kadar Özlüyorum seni İşaretler veriyorum Bazan bir terlik atarak Telefonu kapının girişinde Yüzüne fırlatarak Ama ben anlamıyorum fendini Kendi fendimi yenmeden Akçem de kalmadı Biliyorsun Boş beynimin en ücra köşesinde Ayaklarımın altında yer Kafamın üstünde gök Öylesine duruyor Güneşin battığı yer Doğduğu yerle kavgasız artık Geçek olan bir avuç su içtiğim Buz gibi Bronşitlerimin en amansız düşmanı Çelişkilerim muğlak ve tek düze Yaşamın verdiği rütbelerle Bir çengelin ucunda ki Cansız bir et parçasıyım Satırları bekleyen Işığımı çaldın Aldın mumlarımı gözlerimden Kuru piller gibiyim Şarzada giremiyorum Romantik şarkılarla Bir gül Bir kokulu mendil Değiştirir mi Metalik düşlerimi Sen ol veya olma Ben durduğum yerde Döndükçe Mevlana bile kıskanır Kararsızlığımı Boş caddelerde sallanırken Paralı ışıklar Sis ve buharla Mevsim alış verişi yaparken Kunduralarıma göz dikiyor Aç köpekler İnsan eti yeseler Dost olacağız belki Bedenim para edecek Kemiklerimin kalınlığınca Yoruluyorum sensiz Ölüyorum yavaş değil hızlıca Değişim zevk vermiyor Bir acı kahve kadar Dost olamıyorum bir türlü Kahveci güzeliyle Kirli şafak gridir Benzin yakar Eski taksi gibi gönlümde Bir şafak vakti Bir eski taksi Senaryonun kendisi Senin silüetin Bir karanlığın arkasında Gümüş topuklu ayakkabı sesleri sonra Bu bizim ayrılık klibimiz Fonda Kıraç yırtınıyor "Endamın yeter..." Rüyalarımda tekrar tekrar gördüğüm Gitarını kırıyorum İçimdeki sokak fenerinde Yoğurtçunun sesiyle Tekmil alıyorum Mahmut Şevkat Paşa Kışlası’ndan Ben adam oluyorum galiba Yok.. yok... Yaşlanıyorum aslında... |
:) :)) çok hoştu tebessümle okudum ve haz aldım şiirinizden Saygılar..