bir ekim sabahı rüzgarı vuruyor yüzüme şubat ayazlarının girdabındayım sanki kuzey gibi soğuk üşümekteyim üç- dört belki de yedinci mührü yemiş çuha çiçekleri saklı içimde fırtına öncesi bekliyorum günün aydınlığını
dışarıda yere inmiş bulutlar yıldırımlar göğün içinde yalpa vuruyor şehrin çehresi alev alev ışık taze toprak kokusu boğazın üstünde martı çığlıkları kanatları altında vapurlar gidiyor düdük müdür korna mıdır yoksa siren midir nedir vapurların çaldığı
oturmuş kendi kendimi yudumluyorum kendi tadıma bakıyorum maden suyu tadında bir keyifsizlik ekimin öğle vakti efkarım savruluyor rüzgarla rüzgar gibi gökyüzüne ve denizlere ben bu kokuyu iyi tanıyorum hayallerimin yangınından kalan yürek kokusunu
başımın tepesinde dumanlar tütüyor küller fışkırıyor kraterinden dolduruyor istanbulun atmosferini ve birde beynimin içini hıfzımın hücrelerini ekim günlerini
hep aynı melankoli hep aynı kasvet gökte oynaşanlar hep aynı güneş aynı ağaçlar aynı düşen yapraklar toprağın sarı kimonosu
bak masaya aynı masa hiç değişmedi gelen komi kadehi önlüğüne silerken vişne suyu da değişmedi peynirli sandviç de başka bir isteğiniz var mı deyişi de porselen tabaktaki mezeler biraz tuz ister sadece taze bir ekim günü öğleden sonrası
manzara da aynı şehrin ses frekansı aynı ayarda bir fırtına üzerinde estiriyor yelini karşımda oturan sarı saçlı kadının uçuşuyor saçları mahzun gözlerinde bir ayrılık portesi kim bilir hangi vefasızı hala arıyor olmalı gözleri araya raptiyelenmiş başka figürler gönül sokağında zaptiyeler gibi sesler aynı yanağından süzülen damlalar aynı
çok tabii bir ayrılığın senfonisi olmalı bunlar hayatın ta kendisi ötesi istanbul serafiği ve sessizlik
etrafımdakiler beni izliyor herkes gibi politika okuyorum gazetelerden para sıkıntısı çekenler orada memleketin ahvali vatandaşın hali kavgalar çatışmalar … hepsinin suç ortağı keyifsiz bir herif biraz hayalperest biraz makul
zamanzaman ulvi mülahazalar dalarak kendini haklı çıkarmakta ben bu muyum acaba sonra hatıralar... atmış üç yaşında bir adamın iç dünyası koca yılları nasıl kırdığının hazzı tahrip zevki sonrası yılların sarhoşluğu
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
şehrin ses frekansı aynı ayarda şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
şehrin ses frekansı aynı ayarda şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Bu şiirde, bir kafede veya lokantada geçen bir anın detaylı bir tasviri var. Masadaki eşyalar, içecekler ve yiyeceklerin aynı olduğu, zamanın öğleden sonrasına ait olduğu belirtiliyor. Manzaranın ve şehrin atmosferinin tanımlanması, şehrin ses frekansının aynı olduğu, rüzgarın esintisi ve karşıdaki sarı saçlı kadının görünüşü detaylı bir şekilde ifade ediliyor. Bu şiirinizi okuduğumda, duygulandım.Dilinizdeki akıcılık, duygularınızı yansıtma yeteneğiniz ve seçtiğiniz imgeler çok başarılı.Bu harika çalışmayı bizimle paylaştığınız için, kaleminize, yüreğinize teşekkür ederim.
Değerli eserinizi beğeni ve keyifle okudum.. Çok anlamlı harika dizeler kelamınıza gönlünüze bin bereket olsun Üstadım harikaydı,,, Kaleminiz hep çağlasın yüreğini. Saygı ve Selamlarımı Sunarım. Esen kalın.
bir ekim sabahı rüzgarı vuruyor yüzüme şubat ayazların girdabındayım sanki kuzey gibi soğuk üşümekteyim üç- dört belki de yedinci mührü yemiş çuha çiçekleri saklı içimde fırtına öncesi bekliyorum günün aydınlığını
**** Şehrin ses frekansı aynı ayarda *** şiirini, beğeniyle okudum. Nice güzel şiirlere diyor, Şair Arkadaşım, içtenlikle KUTLUYORUM...
Bu şiirinizi okuduğumda, duygulandım.Dilinizdeki akıcılık, duygularınızı yansıtma yeteneğiniz ve seçtiğiniz imgeler çok başarılı.Bu harika çalışmayı bizimle paylaştığınız için, kaleminize, yüreğinize teşekkür ederim.