Korku
Ömür yanılsamamın en zifiri karanlığına doğdun sen güneş misali,
Gönül sayfalarımın bitip tükendiğini zannederken ben buldum visali. Meğerse boşa koşmuşum yıllar yılı var olmayan bir emelin peşinden, Nasibim benimle gelirmiş de ben bilmezmişim, üzülürmüşüm derinden. Üzülme artık ey gönül, düşüme suratını feleğe ve sabırla büyüt aşkını, Yitirme bulduğun bu baharı, kıymetini bil ve devşir derhal başına aklını. İnsan bu pek bilmez sahip olduğunun kıymetini; ister hep var olmayanı, Var olunca bu kez yeni bir menzile koyar hevesini, arzusunu ve muradını. Sen öyle ahmak olma sakın, sıkı sarıl yıllar sonra kavuştuğun bu murada, Değişme onu hiç zaman, hiçbir yerde, hiçbir şeyle olma şaşkın bir budala. Sen bilmezsin ancak bu ömür denilenin baharı da vardır allı, morlu ve çiçekli, Yalnız boranını kışını, yağmurunu yaşını, çakılını taşını bilsen de sen ve çilesini. Yalnız bir büyüdür ki bu en kolay solan çiçek her zaman en güzeli olmuştur, Acı patlıcanı kırağı çalmaz diye atalar yıllar yılı dilden dile söylemiş durmuştur. Bu nazlı çiçeğe yüz çevirsen bir an olsun bil ki kaybolur gider alın yazından, Zifiri karanlık hiç gitmemiş gibi kaplar tüm ruhunu sökülür kalbin bağrından. Bu nasıl bir korku ki yeni kavuşmuşken nazlı yâre asırlık bekleyişin ardından, Kavuşmanın sevincini kursağında bırakırcasına bir korku, henüz hiç yaşanmadan. |