Sabahı olmayan gece...
Paranoyak mayınlar döşüyor zihnin zeminine
infilak seslerinin tenine düşüyor karartısı mühürlüyor karanlığın rahmine çığlıkları elinde soluksuz neşter, kesiyor dünyanın göğsünü elleri ki; küf kokan şehrin uç vermeye başlayan irinlerini dolduruyor dehlizlerine şehrin nefesini kesiyor çürümüşlüğün cesetleri uzun metrajlı bir filmin son sahnesinde, homurduyor kaburgasında gizli nefesi rolüne biçilmiş bir ceset oluyor gölgesi derin iniltisi göğe külleniyor ölümün bin bir yüzü tekrar doğuyor şakaklarından ve asit yağmurlarında çırpınıyor kanatsız bir cenin vahşetin çığlıklarına dönüşüyor celladın ayak sesleri midesinde alkışı tutan seyirci, perdenin ardındaki figürana düşürüyor gülüşlerini cehennem kapısına ilerliyor göz hapsindeki adımlar tütsülüyor derisini ateşin kucağında kristal iplikler geçiriyor göz kapaklarına diğeri karanlık bir gölge, elleri dizlerinde uzun bir omurgadan düşecek benliğine kan iskeletinde bir sunak olacak arşa nidası ve bir çift göz, tek bir söz uyandıracak ruhunu söyledin mi ?? film yeni başlıyor iki parmak arası bir tel saç zorlanmadan açılıyor kalbin kapısı gizlendiğin yerden dökülüyorsun işte kaçış yok yo yo itiraz hakkında yok her acıya sarılacak ,başa saracak ve tekrar doğacaksın izlediğin gözyaşı sahnesini yutkunup paylaşmayı düşüneceksin ve bilmelisin ki kimse seni burada görmüyor, duymuyor olacak, sen hariç.. |