YİRMİ YEDİ YIL BABA
YİRMİ YEDİ YIL BABA
Mefhari mevcudat diye başlayarak söze Hani kış geceleri otururduk diz dize Hikaye Kesik Baş’ı okurdun ya sen bize Ali’nin bindiği at bilirdim Düldül baba Hasretinle kavruldum yirmi yedi yıl baba Yanardı odamızda eski kömür sobası Pişerdi üzerinde köy tarhana çorbası Ne anamın ne senin bitmez idi çabası Halı nedir görmedik seriliydi çul baba Hasretinle kavruldum yirmi yedi yıl baba Toprak idi damımız akardı şıpır şıpır Yağmurda anacığım loğlardı güpür güpür Bel vermişti mertekler korkardk bir gün keper Dökülmüştü saçların dertlerden tel tel baba Hasretinle kavruldum yirmi yedi yıl baba Toprakla uğraşmaktan nasırlıydı ellerin Kara yağız yiğidi idin çamlı bellerin Yakalanınca derde tutmaz oldu dalların Kuruyup siyeç oldu bahçendeki gül baba Hasretinle kavruldum yirmi yedi yıl baba Doyumsuzdu sohbetin sendin köyün bilgesi Korunaklıydı duldan sanki kaya gölgesi Sular gibi okurdu umman idi bilgisi Sen gidince kor düştü yanan kalbim çöl baba Hasretinle kavruldum yirmi yedi yıl baba Yıllarca muhtar idin köyüne hizmet ettin Helal alın teriyle kersete alıp sattın Altmış sekiz yaşında bâki aleme gittin Sensiz kara gözlerim sanki tuzlu göl baba Hasretinle kavruldum yirmi yedi yıl baba Şapkan bende duruyor sandıkta saklıyorum Kokun sinmiş içine öpüp de kokluyorum Belki gelirsin diye her gece bekliyorum Oduncu gömleğinle düşlerime gel baba Hasretinle kavruldum yirmi yedi yıl baba İdare ışığında demlerdik çayımızı Anlattığın kıssadan alırdık payımızı Mezarın orda diye her sene köyümüzü Babamın yurdu deyip inan ettim yol baba Hasretinle kavruldum yirmi yedi yıl baba Ellerim kınalıydı tazecik bir gelindim Acı haberin ile bölük bölük bölündüm Hicran ateşi düştü ciğerimden delindim Şarıl şarıl boşandı gözlerimden sel baba Hasretinle kavruldum yirmi yedi yıl baba Yetim bırakıp gittin daha yirmi dördümde Yokluğunun yası var hâlâ gönül yurdumda Nurgül’ü boynu bükük koyuverdin ardında Ağlayan yüreğimi şefkatinle sil baba Hasretinle kavruldum yirmi yedi yıl baba. Nurgül KAYNAR YÜCE / K. MARAŞ |