ŞAİRİN ÖLÜMÜ
Şairin ölümü sözde değil, söz ile olur bilirim. Her aşkta en az bir kere ölünmeli ki şairler şiirlerde yaşayabilsin. Ama benim ölümüm yaşayamadığım aşklardan oldu hep. Seni seviyorum demek yetmedi mesela bir aşka başlamama. Yada seni hala çok seviyorum demek engelleyemedi gitmeni. Her şair gibi bende çok korktum sadece satır aralarında kalmaktan. Bir şiirin koca harflerle yazılı başlığında olamamaktan. Şimdi nice şairin öldürüldüğü şiir kitaplarında bir sayfayım sadece. Ama beni senin sözlerin öldürmedi.Benim senin için yazdığım şiirleri,senin onlar için okuman öldürdü beni.
|
Ve ölümle bezenmiş şiirlerin ana oluşturucu merkezi, kelimelerin alenen keşfedicisi "Şairlerin ki".
Her ne kadar kendimi kelimeler dünyasının sade bir şiir üreticisi saysam da şair olma vasfına erişmiş koca yüreklerin ölümü de bir o kadar görkemli olmalı, olabilmeli.
Şairlerin kuşkusuz duygularının da ölümüdür şiirler.
Şöyle ki şiir denen şey zihnin duyguları arasında aniden kopan bir fırtınayla başlayan sözcükler yağmurların anlık hislerle süslenip kağıt denilen sonsuz beyaz sayfalara kalem gardiyanlığında aktarıldığı bir duygu bitimidir.
Duyguların zihinde ölüp kağıtta son bulduğu tek şey de "şiirlerdir".
O açıdan şairler anlık hislerini aktardıkları şiirlerde nefes bulur ,ruhları demlenir.
Ama duyguları artık ölmüş birer sözcük yığınından başkası da değildir.
Bir daha doğmak üzere zihin sonsuzluğunda silinen sözcükler bir başka zamanda yine bir döngüyle hisle, duyguyla şiir olup kağıtlarda toprağa karışır.
Bu bir döngüdür şair .Bunu bilesin.
Lakin gerçek hattaki şairin ölümü sadece bedenendir.
Belki şiiri oluşturan zihin de gömülür ama onların yarattığı sözcükler deryası olan şiirlerse ebediyen okuyan yüreklerin benliğindeki hazine sandıklarında saklanır.
Ta ki bir gün zaman gelip onu aşkla kilidini kırana dek...