MARMARA KIYISINDA SERZENİŞ
MARMARA KIYISINDA SERZENİŞ
Bu şiirimi sana Marmara kıyısında Apaçık hapşırıyorum Seni Allah’a tafşırıyorum Gözlerini Meryem’in gözlerine dikesin diye. Şizoidli sabahlarım dolsun genzine Ben bakır kokusunu bilemem kehribar gözlü yarim Sabahın serin tavrı beni gıdıklar Sonra bozulur tılsım güneş zuhur edince Nahırtel’de meşe ağaçları geniş yapraklıdır rüyalarımda Bu yüzden zümrüd-ül anka uykusundan gayrı bilemem Sana Beyazıt kulesinin dibinde Yani Ayasofya ve Sultanahmet’e eşit açılardan Seslenmiştim, sesimde yunusça bir serzeniş Şimdi kıyısındayım tüm şehir labadalarının Laçka felsefelerin ve Marmara’nın Netameli bir serzeniş bu, kehribar gözlü yarim. Bu balıklar aralarına ringaları, hamsileri sokmazlar Bu martılar telgrafın tellerine konmazlar Ama anlamışlardır ıspazmozumun akut olduğunu Birde kehribar gözlerinin elaya çaldığını.. Eğer çıkarsa gün ışığına bu şiirdeki utku Bu serzeniş, bu serenat, bu yusufçuk nutku Unutur güneş dolmayı pencereden Ay dolmayı boğaza Ve bakır yoktu, kokusu yoktu, Marmara oyuk oyuktu Kehribar gözlere tedirgin bir uyku Bir de küpeşteli mısralar oturmuştu Yine Mikail melekçe ağırsamıştı sofrasını Senatör vakarlı kumarbaz kesilmişti İstanbul Yıkmıştı tabularını, kutsamıştı genç softasını Kara ve doluya tutulmuştum ben, bıngıl bıngıl Yepelek ve kehribar gözlü yarim, sen yoktun Benzim attı, buz kesildim, gözyaşlarım büğetleşti Sana olan zaafım bir kez daha netleşti Ukde oldu dilime bu serzeniş, bu sapkı Önce örselendi, sonra ökselendi, yedi düvele dolandı Bakır kokusu bir yalandı kehribar gözlü yarim Bu serzenişe dayanamadı sular Marmara bile dalgalandı Yakup KOÇAK |