RÜYAMDA Kİ RÜYA
RÜYAMDAKİ RÜYA
İplik iplik rüzgâr dokudum, Mavi atlas zemin üstüne. İğnesi çöpten düğmesi tozdan. İplik oldum inceldim, Geçtim iğne deliğinden. Bir bilinmez âleme geldim. Yedi kat gök çıktım bir gecede Samanyolu’nda boncuk dizdim, Bin bilmece çözdüm her hecede. Güneşin koynunda yattım Üşüyerek, titreyerek Oradan göle taş attım. Taş dediğim pamuktandı, Düşmese de fark etmez Düşlerim hep soğuktandı! Üşüyor, hep üşüyordum. Zaman tüneli içinde Düşlerimde düşüyordum. Düştüm, düştükçe düştüm Zirvede dudak dudağa Fırtınalarla öpüştüm! Sonra rastladım bir yıldıza Gözlerim kamaştı şavkından. Vuruldum bu gök güzeli kıza. O, pervane oldu ben kelebek Raks ettim durdum ışığında Yıllarca etrafında dönerek Bir pergeldi o, en yüksekte Ufkumu parsel parsel arşınlayan. Bir ayağı yerde bir ayağı gökte. Ne var ki kader ördü ağını Güç yetiremediğim gizli güçler, Sürdü üstüme buz dağını. Ben zaten titriyor, üşüyordum Yaşıyor muyum bilmiyorum ama, Galiba yavaş yavaş ölüyordum. Ey âlemleri yaratan Allah’ım Sende mi acımaz oldun bana Neden işitmezsin feryadım, ahım!.. Hâşâ! görmez misin beynim elimde vıcık vıcık.. Madem görürsün, elbet görürsün Lâkin neden acımazsın azıcık!.. Ufuklar ufkuma dardı benim Beynime buzdan damlalar düştü Ufkuma yağan kardı benim. Elim kolum bağlı, dimağım don Çaresizlik kucağımda yığın yığın taş Heyhat bu mu yoksa beklenen son. Bu mudur mutluluğun odağında Yıllarca beklediğim saadet? Ya bu çığlık ne sevgilinin dudağında? Çığlıkla birlikte kaydı yıldızım Işığına hasret kaldı gözlerim. Galiba bu benim alın yazım. Bu, öyle bir karanlıktı ki; Kalpleri karartan karası vardı. Ay tutulmuş, güneş sönmüştü sanki. Boşluk ve karanlık uçsuz bucaksız Ve ben yeniden düşmeye başladım Başsız, kolsuz, kanatsız, ayaksız... Duygusuz, ruhsuz bir çivi gibi Süzüle süzüle düştüm yıllarca Düştüğüm bu yer yedi kat yer dibi. Burası yedi kat daha karaydı Gözümle değil, elimle gördüm Karanlıkta kapılar sıra sıraydı. Gökten yere, yerden yere uçtum Yedi katlı yer altında Kanatlı bir kara kapı açtım. Girdim o kanatlı kapıdan içeri Odanın tam ortasında bir yerde, Oturmaz mı o yerin dilberi. Tam önünde bir kiraz ağacı. Koparıp baktım tadına Meyvesi yaprağından acı. Yaprağı yeşildi, gölgesi serin. Umurunda değildi dünya Benimse dertlerim pek yaman, pek derin. Verin dertlerimi bana verin Kaşın göze faydası yok; anladım, Altıda bir, üstü de bir yerin. Neyse... o kız bana: "gel beri" Diye seslendi tatlı tatlı " Gel, sensin benim gönlümün eri." Dayanamadım çağırınca beni Koştum, atıldım kucağına Kuş tüyünden yumuşaktı bedeni Dokundum saçlarına ipekti, Doğrulup baktım yüzüne Sanki yeni doğmuş bebekti. Isındım kucağında kan ılık Huzur buldum ocağında Öyle mutluydum ki artık! Gökte ararken yerde buldum. Daha ne isterim Allah’tan Ben, gerçek aşka eren kuldum. O, bebek yüzlü kız benim, Kalbimi altın leğende yıkadı. Kirim aktı, nur oldu bedenim. Sonra şeffaf bir ceylana bindik; Yedi kat yerde yel gibi esip Yedi adımda yeryüzüne indik. Bu bir başlangıcın son muydu, Yoksa sonun başlangıcı başlangıcı mı? Yahut kaderin yeni bir oyunu mu? Bunu bilmek mümkün değil inanın Sorular cevap buldukça; yeniden Sorulaşır cevaplar, beyninde insanın. Yemin etsem başım ağrımaz Benimde aklım ermedi Bu âlemde olmaz, olmaz! Ben düşümde düş gördüm galiba Uykuda uyandım her şeyi unutarak Yeni hayata günaydın, merhaba! Bir tek şey hatırlıyorum sadece; Bu sırrım sizde kalsın erenler Kulak verip dinleyin iyice: Hani gökte bir yıldız vardı ya Gözlerim kamaşmıştı şavkından. Hani birdenbire kaymıştı ya, İşte o yıldız, o kızdı Nice zaman sonra anladım: O kız, işte o yıldızdı... Kemal Karapıçak -İZMİR |
*** RÜYAMDA Kİ RÜYA *** şiirini, beğeniyle okudum. Nice güzel şiirlere diyor, Şair Arkadaşımı içtenlikle KUTLUYORUM...