Sonbahar Hezimeti
Kalbi kırılmış sonbaharın
Son sararan yaprağı olmalı bu Risalesini taşır gibi umudunu Taşımalıydı aşkı tek omzunda Ne vardı iki gündüz arasındaki gecede kaybolsam Kaybolsam gitsem kimse bilmese adımı Bir misvak gibi güzel kokan ruhunu koklasam Söyle bana ceplerimdeki kırık ayna parçaları Hayatıma battığı gibi hayal kırıklarımın Batar mıydı avuçlarıma Ya da gerçeği gizleyen altın varaklı bir ayna mı lazımdı Her şeyi daha net görebilmen için Giderken küçük ağzındaki kocaman sararmış ../köpek dişlerini etime geçirip canımı yakarken Biliyor muydun gerek bile kalmamıştı parelemene Gözlerini görmüştüm yarım bıraktığın son meyde Şimdi oturup içiyoruz bir meyhane taburesinde Kimsesizliğim, yalnızlığım ve ben Dışarıda hala kuru sonbahar Şehirde düzenli düzensiz yanan trafik lambaları Kalbimde Kabil’in yüzsüz siyah kervanları Bir o yana gider bir bu yana Hezimete uğrayan sayısız deve Haykırışım doğum sancısında olmalıydı Minik patikler hazırlayıp seriyordum Paslanmış çamaşır tellerine Minik panikler hazırlıyordum ya ölürsem diye Korkum ölmekten değil, Ya cenazemi kaldırmayı unutursam Ya da kendimi nereye gömdüğümü Sonra kendime lazım olursam Hem kimsem yoktu ki benim, Kendimi arayıp bulamazsam Sonra bir de kendimsiz kalırsam Acımaz miydi ruhum? Ah yine Ankara metrosundayım, Sözcükler ağır gelmeye başlıyor Ne cebime ne beynime sığmıyor Varoluşumun yansıması.. Güneş doğmadan Kerkük’te Bolluk bereketi gelir hüzünlerin Çatısı olmayan toprak damlarında bir koca kentin Suyun altında kalırdı Hasankeyf gibi neşem, baharım Hiç bir arayışa meydan bırakmazdı bıraktığın izler İçeriden bir çileli ruh seslense irkilirdim Oysa tanıdık bir çile olmalıydı İçimden gelen İfade veren masum bir sanık gibiydim Soyu bitmez hakim karşısında Duysalar iç sesimi varlıklarından utanacak kişilerin Davaları sürer dururdu Adaletsizlik kokan adliye koridorlarında. Tüm kanunlar yeniden yazılmalıydı oysa, Durumun ahvaline göre karar verilmeliydi. "O saatte ne arıyordun?" sorusuna; "Ruhumu." demek kabul edilmeliydi, Ya da "cesedimi." Altın varaklı aynalar kırıldığı için mi Gerçek çıkmıyordu gün yüzüne? Gecem karışmışken gündüzüme, Kanatırken gözlerimi yok edişlerin, İki elimle alıp başını ellerimle yüzsüzlüğüne Bakmak istiyorum şimdi Arımdan çatlamalıydı damarlarının kılcalları, İki namaz arası gömmeliydim hüznümü Deli başlı huzursuzluğumla. Can mi çıkardı bilemem ama Müptezel sevişmelerin üstünü örtecek şimdi, Sonbahar yaprakları. İlk kez kutsal bir göçe hizmet edecek rüzgar. Dönüp dönüp kendime tapacağım, Nefretinle inşa ettiğim yıkılmaz tapınaklarımda. Yüzüm aydınlanacak, Alnımın akıyla çıkacağım Rahman’ın karşısına. Alnımın akıyla... |