Adı konulamayan şiir
yağmurda ıslanan kediler Rabbinden ne diler
ah bir de dilekleri kabul olsaydı,kimbilir neler olurdu neler ilkbahar buram buram leylak pembe gül toprağın yağmura aşkından doğar mor sümbül kalp kırık gönül perişan yollar kıvrılır dağın dibinden insanın kaçası geliyor tabiata kalabalıklar şehrinden biri sizi dinlemediğini belli ediyorsa yanınızdayken bedenin değil ruhun yalnızlığını içinizde hissederken hiç derinlerinize dalıp kendinizle tanıştınız mı huzurun bin bir rengi ve tadıyla buluştunuz mu bir bebeğin uykusundan daha masum akar gözyaşı dere yatağından kovulan bir damla suyun kaynağını arayışı insana zor gelir en fazla sevilmeden sevmek hele de yıllar yılı verilen onca çaba boşuna emek merhametsize davuldur sesin onun için bir nesnesin azraile davetiye gönderirsin tatlı canından vazgeçersin kabul etmek öyle zor ki önyargıyla yaklaşanı cehenneme denk yaşarsın onunla geçen her anı yağmur melodi toprak hava sanki mis kokulu ekmek ıslak beyaz kedicik siyah arabanın altına siniyor titreyerek konuşmak ne güzel şey gönülden dinleyenin var ise dinlemek ne harika bir şey konuşulan derdine derman ise büyükleniyor itip kakıyor iftira atıyor kötü hissettiriyor vicdanı sızlamıyor takıp maskesini dışarıda çalım satıyor kedinin üst çenede iki sivri dişi vardır fıtratı gereğince insan naif yaratılmış lakin kediden yırtıcı egosu büyüyünce kendi kendinle takılmaktır şiir ya da yazı yazmak bir köşede gül şurubu pembe pembe aşk kokar cam kenarındaki ince şişede bağımız vardı bizim sabah erkenden erik kiraz yerdik dalından bülbüllerimiz şakırdı rengarenk çiçekler fışkırırdı her yanından havuzda su şelalesi kaplumbağanın hafiften ayak sesi kirpinin hışırtısı kurbağanın çayırda zıplayışı babamın eğilerek havuzdan karpuzu alışı sabah rafadan yumurta öğlen biber dolması pişirirdi canım annem bereketliydi soframız güzel kokardı minderimiz döşeğimiz her dem Anadolu eviydi işte iş evi kileri kuyusu bacalı ocağı ahırı tavuğu ineği olan giremezdi kapımızdan en ufacık kötülük iftira dedikodu riya yalan dolan elli yılda ne değişti bu kadar hayatımızda birer birer kaybediliyor değerler dinlemiyor kulak ucuyla bile hatıralarımızı cep telefonuyla yatıp kalkan gençler her devirde kuşak farkı olurdu biz çocukken ve gençken de bu vardı fakat annemiz babamız daima bizlere eskiden yaşadıklarını anlatırlardı merhameti olmayanın Allahı var mıdır merak etmişimdir gerçekten haksız haklılara mislisiyle karşılık veremiyor zavallı garipler neden yağmurda ıslanmış açlıktan kaburgası çıkmış köpekcikler ne diler ah bir de dilekleri hemen kabul olsaydı kim bilebilir neler olurdu neler... Gülhan Çeliktaş |