BEYAZ BOYALI EV(Bir Hikaye) Bahar gelince, doğa canlanır, toprak bereketlenir, çiçekler açar, sarı-mavi-beyaz, ağaçlar yeşillenir, meyveleri renklenir, elma-dut-kiraz, kuşlar gösteri yapar, kibar kibar uçar kelebekler börtü böcek eşelenir, yıldızlar ışıklarını yakar, doğada mutluluk başlar, toprak, mis gibi kokar, ve huzur verir. Bahçesinde üç ağacı, elması, dutu, kirazı, ve de arabası olan, beyaz boyalı evin, üstünden geçen kuşlar, bir ses duydular, ve çember çizdiler, ilk kez duydukları bu sesi, ve sahibini görmek için, öncü gitti gözcü kuşlar, mavi boyalıydı evin penceresi, tandır hemen yan tarafta, alabalıklar az ileride ki, soğuk su da. Kuşlar şaşkın ve meraklı, bakıyolar pervaza doluşmuş, içeride ağlıyor ufacık bir insan, bir bebek ağlıyor yeni doğmuş. Bakıyorlar sesin sahibine, mavi boyalı penceresinden, evin ikinci meyvesine, abi yedi yaşında, şaşkın, kuşlar gibi, anne ağlıyor, sessiz, yağmur bereketi gibi, baba mağrur, gururlu, ve mutlu. Ağlayan bebek, kız bebek, kız bebek demek, bereket demek. Baba dedi ki; ’yarabbim, bu ne güzel bebek, sanki bir melek.’ Kulaklarına ezanlar okundu, bebeğin adı kondu, adı, Melek oldu, kolu komşu eve doldu. Baba kapıya çıktı, derin derin kokladı havayı, toprağı, toprak mis gibi kokuyordu, ve huzur veriyordu. Bahçede üç ağaç vardı, elma, dut, kiraz, bir de araba, baba bindi arabaya, kuşlar uçuşup kaçıştı, yetiştiler arkadaşlarına, haber verdiler, dediler ki; ’o ev de var bir bebek, sesi çok güzel, bir dinlemek gerek.’ Kanatlandı bütün kuşlar, şarkılar söyleyerek, uçuştu börtü böcek, renk renk kelebekler, benek benek, cırcır böcekleri ile, poyraz kuşları, benim sesim daha güzel, diyerek. Canlanan doğa, bereket saçıyordu, üç kişilik aile, dört kişi oldu, bahçede ki üç ağacın yanına, dikildi bir fidan daha, sandalyeler ve masa konuldu, fidanın karşısına, her bahar olduğu gibi, akşam yemekleri, hafta sonu kahvaltıları, burada yenirdi, misafirler burada ağırlanır, tadına bakılır tatlıların, tatlı sohbetler edilir, dere suyundan, demli çaylar içilirdi, gölgesinde elmanın. Çünkü toprak, mis gibi kokuyordu, ve huzur veriyordu, mavi pencereli, beyaz boyalı ev, şafaktan umutluydu. Bahçede ki üç ağaç gibi, üç mevsim geçti, ilkbahar, yaz, sonbahar, doğa kabuğuna çekildi, toprak kurudu, çiçekler soldu, kelebekler de kaybolmuştu, yapraklar sarardı, döküldü, dallar kırıldı, üç ağaç kurumaya başladı, fidan, erken kurudu, bir ikindi vakti, beyaz boyalı evde, feryat esti, tüm kuşlar uçuştu, başka topraklara göçtü, börtü böcek yok oldu, abi şaşkın, eve doldu kolu komşu, sona ermişti bebeğin ömrü, Melek ölmüştü. Bahçede üç kuruyan ağaç, bir kurumuş fidan, bir de araba vardı, araba henüz gelmedi, zaten kuşlar da gelmemişti, gelmeyeceklerdi, ilkbahara kadar, baba ne yapacağını bilemedi, gök kasvetlendi, acısına ortak oldu bulutlar, ağlamaktan gözleri kamaştı, eve dönerken kaza yaptı, bir direğe çarptı, Melek, karşıladı babasını, elini öptü, sarıldı, ’babam’ diyerek, Meleğini öptü babası, kucakladı, öpüp koklamaya doyamamıştı, ’Meleğim’ diyerek, eve doğru gittiler, son kez görelim diyerek. Bahçesinde üç ağacı, elması, dutu, kirazı, olan, mavi pencereli, beyaz boyalı evin, mutluluğu üç mevsim sürdü, geldiklerinde yanıyordu, evlerinin lambaları, bir daha yanmamak üzere, yıldızlar ve ışıklar söndü. Toprak, mis gibi kokuyordu, ve huzurluydu. ÜMİT NADİR ESİRCİ 21:02:2015 |