üzerine hiç kar yağmamış karga…
ölümü taşıyor yavşak bir karga
kanırtgan ruhumdan sus işaretleri yayılıyor gagasında -peynir küflü- kesif bir yosun kokusu paslanmış bacak aranda oysa zürriyetime küfür eden sen senin için ölürüm diyen yine sen kabir başlarında emdiğimiz korkak ruhlar geliyor diline ürperiyorsun aynı kargayı şahit diye yazdırıyorsun gözlerine kesip göz kapaklarını kadının doya doya bak diyor erkekliğime -ölü adam- omurgasız bir aşkın tahta bacaklı – ruhu sakat- kadını mabed suyu ile yıkıyor bedeni(mi)ni rüku ile secde yer değiştiriyor kutsallığın otuz beşlikle çekilmiş dialarında boş rolde yine aynı karga otuz beşlik az geliyor senden geçmeye yetmiş iş bitmiş şehri-i saadet yakıyor infazını yedi tepesinde dalsız kalmış en meşhur karga imza dağıtıyor gakladıkça tenimin kokusu düşüyor iki yaka öyle serinliyor dolapdere de dolapsız beygirken -ben- yüksek kaldırıma yazarlardı aşkımızı oysa şimdi sen lila rujunla yazıyorsun alnına kederini boktan kaderinin sil lilasını senin ruhun yosma karga gözlerine dokunma rivayet olur ki yüz sene düşermişsin ayıplığa iki yaz bir kış gördüm bu topraklarda boşuna bedenimi okşama kan çıkana kadar ruhumu gagala… alicengizoyunu (karga karga gak dedi… çık şu dala bak dedi… çıktım baktım o dala… bu karga aynı karga…) |
saygılarımla