MİHRİ HATUN
Dönemin ilk kadın divan şairi
Amasya’da sevilen güzel biri Bilgin ve sanatkarlar oldu yeri Hecelerin sultanı Mihri Hatun İsmi Mihrümah mahlasıdır Mihri Aşık etmiş kendine bütün şehri Hem şair hem güzeldi var bir sihri Nicelerin hayali Mihri Hatun Güzelliği dillere destan oldu Ona aşık olanlar içten soldu İyi bir öğrenim görerek doldu Ecelerin güzeli Mihri Hatun Kadın okutulmazken şiir yazdı Onu gibi bayan şair çok azdı Çekinmeden aşkı yazması hazdı Öncülerin ilkidir Mihri Hatun Duygu dolu aşklarıyla çok kaldı Osmanlı’nın Safo’suydu nam saldı Çekinmeden atışmalara daldı Gecelerin sesidir Mihri Hatun Şiirlerinde dili çok yalındı Necati’den etkilendi alındı Nazireleri yazılıp salındı Tümcelerin yeridir Mihri Hatun Sanatı için İstanbul’a gitti Gülbahar Sultan arkadaşlık etti Şehzade Beyazıt ona çok yetti Necelerin yareni Mihri Hatun Divan’ında murabba naat gazel Münacaat müfred hepsi çok güzel Müstezat muhammas ayrı bir özel Yücelerin şairi Mihri Hatun Sadık KARADEMİR Safo : Hakkında oldukça az detay bilinen Sappho ( Safo ), MÖ. 615 yılında aristokrat bir aileden Lesbos adasında doğdu. ... 570 yılında doğduğu yer olan Lesbos’ta ölmüştür. Sappho ( Safo ), tarihte bilinen ilk kadın şairlerden biri. Şiirleri Horace ve Plato gibi büyük ustalardan bile övgüler almıştır. Murabba : Divan Yazını’nda, dörtlük sayısı 3 ile 7 arasında değişebilen, dört dizeli bölümlerden oluşan şiir. Naat : Divan Yazını’nda, Hazreti Muhammet’i konu alan, onu öven ve ondan şefaat dilemek ereğiyle yazılan kaside. Münacaat : Divan edebiyatında Allah’tan yardım istemek maksadıyla yazılan kaside türünde olan şiirlerde münacat olarak adlandırılmaktadır. Müfred : Diğer beyitlerle anlamca ilişkisi bulunmayan , bu nedenle tek başına okunduğunda da anlamlı gelen beyitlere müfred denir. Müfredler genelde divanların son sayfalarında yer alır. Müstezat : Divan Yazını’nda, her dizesine bir küçük dize eklenmiş özel bir gazel biçimi. Muhammas : Beş dizelik bentlerden oluşan bir nazım biçimidir. · Bent sayısı 4 ile 8 arasında değişmektedir. Divan şairi (D.1460, Amasya – Ö. 1506, Amasya). Osmanlı döneminin ilk kadın divan şairi olan Mihri Hatun, aynı zamanda Zeynep Hatun’la birlikte adı bilinen ilk Türk kadın şairleridir. Asıl adı Evliya Çelebi’ye göre Mihrümah, Bursalı Mehmed Tahir’e göre ise Fahrünnisa ya da Mihrinnisa, Âşık Çelebi’ye göre de adı ve mahlası Mihrî’dir. Aslında, kadı olan babası Yahyazade Mehmet Çelebi ona ‘Mihrî’(güneş, sevgi) mahlasını (takma ad) uygun bulmuştu. Babası da şairdi ve Belâyî mahlasını kullanıyordu… Mihrî de pek çok çağdaşı gibi, yaşamının ayrıntıları bilinmeyen bir şairdir. Hakkında yazılanlar da, bir önceki kaynaktan devredildiğinden, birbirine benziyor. Çok az sayıdaki akademik incelemede ise onun şiirleri yerine, daha önce yazılanlar veri olarak kullanıldığından, şairi örten perdeler kalınlaştı. Oysa Mihrî, kendisi için gerekti ipuçlarının çoğunu şiirlerinde vermiştir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, şiirlerinden kırk beş yaşına kadar yaşadığı anlaşılmaktadır. İyi bir öğrenim görerek yetişti. Sultan II. Bayezid’in Amasya’da vali olarak bulunduğu dönemde kentin kültür ve sanat merkezi olduğu bilinmektedir. Şehzade Bayezid’in çevresinde toplanan değerli bilginler, şairler ve diğer sanatkârlar, o devirde bu şehzadenin iyi yetişmesini sağlayan akademik bir ortam oluşturmuşlardı. Kadınların okuyup yazma bilmediği, erkeklerin çevresine giremedikleri o dönemde II. Bayezit’in Amasya’da vali olarak bulunan şehzadesi Ahmet’in sarayında kurduğu bilim ve şiir meclislerinde Mihrî Hatun da bulunmuştur. Bu da kendisinin o dönemde saygı duyulan ve takdir edilen bir şair olduğunu gösteriyor. O toplantılara katılan şairler arasında yer alarak dikkati çekti. Çok güzel olduğu, Sinan Paşa’nın oğlu İskender Çelebi’yle aralarında bir aşk serüveni geçtiği, ancak döneminde güzelliği nedeniyle birçok erkeğin de kendisine aşık olduğu söylenilen Mihri Hatun, bir söylenceye göre Müeyyetzade Abdurrahman Çelebi’ye gönül düşürmüştü, ama onun asıl aşkı İskender Çelebi’ydi. Ancak onunla da evlenemedikleri kaynaklarda anlatılır. Gazellerinde, aşkı serbestçe konu edinmekten çekinmemiştir. Mihrî Hatun çok güzel bir kadın olduğu halde hiç evlenmemişti. İskender Çelebi’yle olan aşkının da platonik düzeyde kaldığı söylenir. Mihrî Hatun, bilgisi, güzelliği ve sanatı ile çevresindeki insanlar tarafından çok sevilen ve sayılan bir kişiydi. Yazdığı aşk şiirlerindeki sade ve içtenlikli (samimi) anlatımıyla kadın şairler arasında en fazla dikkate değer bulunan bir şairdir. Kadın olduğu için ve bu yüzden hafife alındığı olmuş, ancak çağdaşlarıyla sözünü esirgemeksizin atışmalara girmiştir… Daha çok yalın bir dille yazdığı kaside ve gazelleriyle tanındı. Adlar, mevsimler, duygu değişimleri, yer adları sıralanmış olan şiirlerde, bunların bir anı defteri gibi okunmasını engelleyen tek şey, divanların zorunlu düzenidir. Mihrî Hatun’un şiirlerinin dili, dönemindeki öteki şairlerin diline göre oldukça yalın ama derinliklidir. Bunun da onun başlangıçta, konusu ya da düzeni başkaları tarafından biçimlendirilmiş bir şiir yazmayı düşünmemiş olmasından ileri gelse gerek. Yine o yüzden olsa gerek, aruz ölçüsünü kullanırken imale (bir şeyi kendi yerinden başka bir yere meylettirmek) ve zihafa (veznin gerektirdiği yerde kısa hece gaibi okuma) çokça yaslanır. Sade bir dille, zorlanmadan söylenmiş izlenimi veren, duyarlıklı şiirler yazdı. Divan şiirinin kurucularından sayılan şair Necati’den çok etkilendi. Divan edebiyatında pek görülmediği halde, güncel konulara değinen şiirler yazdı. Necati Beyi kendisine örnek aldığı, şiirlerini ona gönderip düşüncesini öğrenmeye çalıştığı savları (iddiaları) da vardır. Söylentilere göre Necati Beyle aralarında duygusal bir yakınlaşma da olmuştur. Necati Beyin ünlü ‘Döne Döne’ redifli gazeline bir nazire yazmıştı, aslında birçok şiiri ona yazılmış nazireler gibidir. Bu şiirlerdeki amaç, kendisinin de ona yetiştiğini göstermekti. Ama divan edebiyatının kurucularından olan Necati Bey, ününden ve şiirinin gücünden o kadar emindi ki, saygınlığıyla o kadar mağrur hatta kibirliydi ki, şiirlerine nazireler yazılmasını doğal buluyordu. Ancak bu nazirecinin bir kadın oluşu onuruna dokunuyordu. Necati Bey’e göre, Arapça, Farsça yerine Türkçe ile yazması güzeldi de, ölçüye uymak için yaptığı uzatma ve kısaltmalar bağışlanır kusurlar değildi. Mihrî Hatun İstanbul’a giderek sanat çevrelerinde bulundu. Necati Bey, Güvahî, Makamî, Âfitabî, Münirî, Zeynep Hatun’la arkadaşlık etti. Hatta bir süre sarayda kaldığı, Sultan Süleyman’ın hasekilerinden (eşlerinden) biri olan Mahidevran Gülbahar Sultan’a söz arkadaşlığı ettiği, hatta şehzade Bayezit’le birkaç kez görüştüğü söylenir. Tarihçi Hammer’in deyişiyle “Osmanlıların Safo’su” olan Mihrî, şiirleriyle duygulu aşklarını, o günün koşullarının elverdiği ölçüde açık bir biçimde ifade etti. Hatta kimi şiirlerinde aşık olduğu kişinin adını açıkça yazdı. Adlar, mevsimler, duygu değişimleri, yer adları sıralanmış olan şiirlerinde, bunların bir anı defteri gibi okunmasını engelleyen tek şey, divanların zorunlu düzenidir. Kadın olduğu için ve bu yüzden hafife alındığı olmuş, ancak çağdaşlarıyla sözünü esirgemeksizin atışmalara girmiştir. Gazel, kaside ve kıtalardan oluşan “Divan”ı, SSCB Bilim Akademisi Asya Halkları Enstitüsünce 1967’de Moskova’da basıldı. “Divan”ının yazma nüshaları İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Fatih Millet Kütüphanesi, Ayasofya Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. “Divan”ının başında iki tevhit ile dört yüz altmış beyitlik mesnevi tarzında bir tazarruname bölümü yer alır. Bu bölümün sonlarına doğru, bir kadın olarak dönemindeki erkeklerin düşünce tarzlarına karşılık kendi kişiliğini savunur. II. Bayezid’e bir, şehzade Ahmet’e on bir kaside yazdı ve bunları “Divan”ına da aldı. “Divan”ında münacaat, naat, mev’ize, iki yüz elli gazel, sekiz murabba, müstezat, muhammes, yedi müfred vardır. |
geç kalmışlığım için af ola.
sonsuz içten selam ve saygılarımla