Var-oluşumŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır Sendan ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır Sevgili En sevgili Ey sevgili SEZAİ KARAKOÇ
hayat akyokuş’tan bisikletle inmeye benziyor
hız aşırı ve aşındırıyor ürpertiler yaşantımızı. ürperiyoruz. selemizde dengemizi bozan dertlerden önümüze çıkan umut heyelanlarından daha hızlı pedal çevirmemize neden olan seraplardan çıkmaza mı gidiyoruz düşüncesinden… bir şeylere inandığımız için hala yaşıyoruz. yaşatıldığımız için hala bir şeylere inanıyoruz tıpkı pazarda çürük karpuzları toplayan, balık artıklarını poşetine dolduran çocuğun, karpuzun çürümemiş bir tarafı olduğuna inandığı gibi. topladığı balık artıklarından, annesinin güzel bir tat çıkaracağına inandığı gibi bizler de inanıyoruz henüz başaramadık ama bir gün başaracağız. hüzün mevsimi terk ettiğin de gönül bahçemizi. rengarenk boyadığımız düşlerimizin sergisini açacağız bir mutlu sonlar galerisinde bizler mutluluk dilenenlerin avuçlarına sahip olamadıklarımızın listesini bırakarak mutlu olmalarını sağladık onların “neden benim” diye başlayan yokluklar musluk altına bırakılmış bir sabun gibi ortasından eritiyor insanı bu yüzden biz “çünkü benim” diye başlayan varlıklarımıza sığınıp avunmalıyız daha fazlasına gücümüz yeterse neden olmasın? neden? bu hayat yokluklarından varlık türetenlerin dirilişine şahit olmuştur. bu hayat yokluklarını yok sayanların gülüşüne şahit olmuştur bir gün beyaz bir vahi güvercini konacak penceremize sağ ayağında ufak bir kağıt içinde yaşadıklarından artık azatsın notu sol ayağında bir anahtar ve gagalarıyla bir kapı çizecek önümüze. açıp geçeceğiz o kapıdan sonra kendimizden sonra dünümüzden,yarınımızdan. ve işte hepsi orada olacak kaybettiklerimiz aradıklarımız sustuklarımız haykırdıklarımız içinde düştüklerimiz dışında kaldıklarımız. mavilerimiz yeşillerimiz beyazlarımız… daha önceki yalancı gülüşlere hiç benzemeyen asil bir gülüş oturacak yerli yerinde yüzümüze gözümüze inen parlaklık tarifi mümkünsüz ufukları aydınlatacak işte o zaman yorgan altı acılarımızı ve geçmişe süpürdüğümüz kalp kırıklıklarımızı sarmalayıp çırpacağız bizim için esmeye hazır rüzgarın dudaklarına ama şimdi seferi gelmemiş yolcular bekleme salonunda otursak da zamanı içine tuz atılmış bir çay gibi içimiz acıyarak içsek de metanet bir mezar taşı gibi dik tutsa da hala bizi yinede çıkmalı dudaklarımızdan henüz kurumamış bir yaş elhamdülillah… 13.08.2008 Mustafa Durukan |