MEKTUP ARA BÖLÜMLER:/ ler) 7Sizi nerede ve ne zaman gördüm? Önemi yok artık, ama irademdeki her duygunun bundan sonraki en huzurlu anı/anları olacağının biliyorum. Siz, dik durmuş, size/sana bakan herkese meydan okurcasına duruyor ve “hiç birinizi önemsemiyorum hissiyle” (ben öyle algıladım o an) yüklüydünüz. Sizi gördüm. ….sonra hep sizi izlediğimi fark ettim birden. Beynim bedenimle gözlerimi size yönlendirmişti. Pek tabii olarak siz beni fark etmemiştiniz. Niye fark ederdiniz ki? Kalbimdeki kocaman boşluğu bilmeden doldurmaya başlamıştınız o an. Biçimsiz düşünüyordu bilincim, yoktu devamı yaşamın bende.. Hani ozan demiş ya “Ben bende değilim.” Ben de uzun süredir “bende” değildim. Sizi görünce yaşamın varlığını, İstanbul şehrinin varlığını/var olduğunu, benim de bu şehirde olduğumu hatırladım. Aniden değişik bir ortamda olduğumu fark ettim: Dağları, (çocukluğumdan bildiğim) tepeleri hatırladım birden. Akarsuları, o sulardaki balıkları.. Hayat yeniden çengelini attı ağzıma, yakaladı bir balık gibi çekti aldı beni o “sonsuzluk yolu”ndan, sizin sayenizde. Varlığınız yetmişti beni canlandırmaya. İsminizi bilmiyordum. Merak etmedim o an. Adınız her ne ise, hangi harfle başlıyor hangi harfle bitiyorsa o harfler kutsaldılar benim için artık. Daha önce hiç hiç hissetmediğim bir rahatlık hissettim; gevşedi kaslarım, rahatladı nefesim, normalleşti. Duruşum dikleşti. Bakışlarım berraklaştı, gördüklerim doğal doğal renklerine kavuştu. Yürüyüşünüzdeki rahatlık, sizinle (!) ilgilenip de bir yere varamayanlara meydan okuyan bir kahraman edasındaydı. Ne sallanma, ne tereddüt.. Kendinizi, sizi dışlayan, kabullenmeyenlere karşı görünmez olmak yerine(!) daha net görmelerini sağlayacak biçimdeydi duruşunuz, bedeniniz. Güneşiniz hep sabitti. Benim Güneşimse sizin varlığınızla doğuyordu yeniden. Baktım. Baktım. Baktım. Sadece baktım. Daracık eteğinizin kareli renkleri birer tarla ve o tarlada filizlenmiş mısırlar, ayçiçekleri gibi taze, yeşilimsi ama boyları yüksek, envaı çeşit bitkileri anımsattı. Aniden attığım adımların yere değerken çıkardıkları seslerin ahengini duydu kulaklarım. Keşke o an saatin kaç olduğuna baksaydım; dönüm noktasıydı o dakikalar hayatımın. Gözleriniz ilgilendiğiniz kümeyle, dudaklarınız hatırladığım çocukluğumun dağları, tepeleri kadar sakindiler. Ve unuttuğum çocukça ellerimin daha çok çiçek tapalayacağını düşündüm. Ellerimin ısındığını, varlığını hissettim tekrar. Evet, sizi gördüm. Şimdi ve her zaman sizi görmek için (tükenmeyen bir umutla) önüme, arkama, sağıma, soluma bakıyorum tarifsiz; illaki sizi görmektir maksadım. Yanımdan (sonraki günler) geçip gittiğinizde, bana dönüp bakmadığınızda çocukluğumun o dağları, tepeleri titriyor, kaynıyordu adeta. Arkanızdan öylece baka kalıyorum.. aha şimdi dönecek, sadece dönecek ve bakacak.. maalesef dönmüyorsunuz bir çok kere, döndüğünüzde de bana bakmak için dönmediğinizi biliyorum. İlk gördüğümde sizi, zaman durmuştu adeta ve siz o durgunluğun içinde, bundan sonraki hayatımın her suretine, her noktasına yerleştirdiğim bir tablodaydınız artık. Belli olmuştu yeriniz: KALBİMDE. Kızıyorum kendime. Kızdıkça daha bir güçlendiğimi; boyun eğmiyorum böyle gidişatıma; benim de farklı bir olduğumu bana gösterdiğiniz/hissettirdiğiniz için. Ne kötü sessiz kalıyorum yanınızda, bana kazandırdığınız yüceliğe bağlıyorum bunu. Oysa ben o saate kadar ne güçlüydüm, ne farklıydım ne de çok sessizdim. Acı çekiyor, bırakıp gitme hayalleri kuruyordum. Zayıftım, yaşadığım hayatıma karşı. Sizinle ilgili kurduğum hayalleri gerçekmiş gibi düşünmek, sahte olan şu anki yaşantıma daha çok sahtelik katıyor. Mutlu olamıyorum hayal kurmakla. Benim için karamsar, mutsuz bir düzen düzenleyenler mutlu gibiler. Ne mutlu onlara ki beni arada eziyorlar, kendi rahatları için mi desem, mutlulukları için mi? Ayırt edemiyorum. Kurdukları devasa düzende benim rahatsızlık gibi gördüğüm yaşam biçiminde onlar rahat davranıyorlar; bol bol rahatlığı tadıyorlar. Yanlışlık bende mi? Diye düşünmekten alamıyorum kendimi ve o vakit “acım” evrenin koca bir parçası gibi oluyor sanki. İnanın umursamamayı öğrendim sizi tanıdıktan sonra, umursamazlığım devam ediyor hala. Sizden yana ise size kavuşmamanın acısını çekiyorum hak ederek. Her şey benim için saçma hale gelmişti ve saatlerim, günlerim, aylarım verimsiz, basitten de basitleşmişti. Yaşama dair bilincim kapanmıştı; sersemin tekiydim o dakikaya kadar. Sizi gördüğüm andan sonra.. Bütün çiçekler taç oldular, kolye oldular, Boyalar süsleyecek tuvaller aradılar, Keskiler yontacak mermerler, Dudaklarımdaki memnunsuzluk ve kuşkulu gülümsemeler uçup yok oldular, Renklendi her taraf, Bütün desenlerin rengini fark ettim o akşam: Domates kırmızı, biber yeşil, yumurta beyaz… Çelişkilerimin içinde boğuşan sesler ayrıştı: kabalar, inceler, işe yaramayanlar, anlamsızlar… Durgun bir hareketlilik içinde olan bedenimin her noktası hareket etme ihtiyacı duydu/ doldu, taştı. İçinde boğulup gittiğim yaşamın dehşeti dağılınca “gökyüzünün koskocaman” lığını ve mavinin o has çekiciliğini gördüm. Nasıl ki utanmıyorsa gökyüzü maviliğiyle, deniz tuzluluğuyla, gece karanlığıyla, ben de yaşıma inat UTANMIYORUM SEVDALANMIŞLIĞIMLA. SEVDALANDIM SİZE. SEVDİM. SEVİYORUM SİZİ. NE GÜZEL. NE GÜZEL. |