DİNGİL BEY (37)
Sen birine;
“Gak” deyince et, “guk” deyince su vermeye, devam et. Et birgün bitecek ama; Tenezzül etmeyince yalın suya “itibardan tasarruf etmeyen” bu iki diplomalı devlet kuşu, silkeleyip sırtından seni atmaya çalışacak inan! Dostun sandığın sıkıca sarıldığın onu beslediğin ellerin; “Beni zorlama!” Diyene değin, uyacak buna beynin. Ama başladımı tüm duyu organların, ve hareketli uzuvların karşı çıkmaya sana; “Seni biz yarattık, haydi davran artık, biz uyuyoruz ki varsın, sen ne garip insansın!” diye direnmeye, ve uyarmaya seni; anlayacaksın “Uymak” ile “Uyumak” eşdeşliğini. İşte o gün senin aval-aval bakan gözlerin gerçeği görmeye başlayacak, kulakların doğruyu-yalandan ayıklayıp duyacak, cessur dilin korkusuzca dönerek hür ve eşit olduğunu söyleyecek, gövden seni dim-dik doğrultup ayaklarını sağlam zemin üstüne oturtup, başlayacak ileri doğru götürmeye, ama doğru yöne. Gaklayıp-guklayacak o yine; “Ben gidersem gak, terör gelir bak!” diye; Yiyip-bitirmek için senin kalan etini, tehdit etmeye başlayacak seni. Dingil bey, lütfen dikkat et, kesip verme artık ona benim etimden-et! Bak; “Beşden yedi çıkarırsan geriye eksi-iki kalır!” ve bu doğru hesap mantık ve matematik adını alır. Onu beslediğin etin hepsi aslında Ben’im, seninkisi; Eksi iki gibi bir şey, Dingil Bey! |