15
Yorum
45
Beğeni
5,0
Puan
861
Okunma
Kim taşınırsa taşınsın çıkamıyorum evimden
Koşarken yavaşlar gibi geçip gidiyor günler.
Bakire bir kıvılcım sırtlayıp giderken uykumu
İnkarın kıyılarında
hangi ayazını üşüyorum şimdi kim bilir ..?
İmkan/sızım dedikçe;
Siyah gözlerine şiir saklarken buluyorum kendimi.
yaralı bir kuş dokuyor parmaklarıma ezgiyi
mızrap gibi.
Uzun çok uzun bir yol gidiyorum
yüreğim anılarım ve düşlerimle...
Eskiden kalma bir merhamet
basıyor göğsümün üstüne.
Hayal olup giriyorum pencereden içeri
Kapalı düşlere açıyorum gözlerimi
Dört nala kişnemeler uğulduyor duvarlarda
harıl harıl duyguları biçiyor Ağustos böcekleri.
Yüklüyorum üzgün bulutlara özlemleri
öğlen güneşi karışıyor akşam griliğine
Vatan oluyor ruh iklimimiz.
Kırık aşk tayfına dokuz çentik atıyor
ölümle sırdaş sessizliğimiz.
Budamak istedikçe hüzün filizlerini
ayrılık musikisi teneffüs ediyor nefeslerimiz.
İki yalnızlığı değiş tokuş etme çabasında
naçar kalıyor ellerimiz.
Uçan bir halı çekiliyor ayaklarımızın altından
Pazarın mezara kıvrılan köşesinde
karanlığın büyüttüğü çiçekler serpiliyor ortaya.
İçime yağan harflerin ateşinden
koklayıp örtünüyorum geceyi
Düşünüyorum da;
On yedisinde neyse
şimdi de en değersiz eşyam canım yine.
Çalkalanıp dursam da rüyalar içinde
oturup düşlerimi örüyorum kendi kendime.
Ritmini tutturamadığım bir şarkı
güz ışığı oluyor dudaklarımda.
Ölenin mezarına koymak istedikçe
yaşamak için kullandığı kelimeleri
Hesapsız sevmenin zenginliğini anımsıyorum
ve bir tebessüm bırakıyorum aynaya
Bugünün insanı yarını görür orada nasılsa.
Işık trapezinde sallandıkça
haykırır kalplerin sirenleri.
Sığırcıkların dağıttığı bir akşamın sesinde
Bendeki Sen’in ömrü aydınlanır parantezin içinde..!
Ferdaca
5.0
97% (30)
4.0
3% (1)