Gene de bir iştir beklemek. bekleyecek bir şeyi olmamaktır korkunç olan.-- cesare pavese
Oğuz Can Hayali
Oğuz Can Hayali
@oguzcanhayali

KİRAZ AĞACI (19)

13 Eylül 2021 Pazartesi
Yorum
Şiirgram

KİRAZ AĞACI (19)

( 2 kişi )

1

Yorum

9

Beğeni

5,0

Puan

677

Okunma

KİRAZ AĞACI (19)

„Ne Atam’ı canlı yaşadım,
nede Gandi’yi,
Dalai Lama’yı bile
paylaşyım
karımın mutlu gözbebeklerinde,
o görmüş Güneşin Gülümsemesi’ni!

Nazım’la
birlikte yatmışız Bursa’da,
-10 yıl arayla habersiz birbirimizden-
aynı havayı solumuşuz yani bilmeden;
O mahpusda, ben yatılı,
kuşbakışı.“

Yılmaz Güney‘in sıcak ve dost eliyle
Boğaziçi Üniversitesinde
kardeşim sayesinde kucaklaştım
Kiraz Ağacı’m;
„Bir filmi gösteriliyordu,
- „Yol“ idi adı zannımca..-
konuştuk mutlu,
hanımı ve annem yanımda
önümde Beyaz Perde,
sağım, solum,sırtımda genç beyinler;
Her yönüm GÜNEY

Kana-kana susmak,
çölde susamak denli ölüm!
Bağırmak
boğazın patlıyasıya;
"Güm-güm!"
kulak derisi yırtılaya,
anlamsız!
Yanlış yolun dönüşü zordur yalnız,
durmak ise en hızlısı.

Bilirim kaybetmeyi hiç sevmez insan,
ama sen in bu sonu belirsiz yolculuktan.
doğruya doğru at ilk adımı;
Kıraçta bağırıp-çağıracağına
dur-düşün dene,
değiştir kendini,
ve
orada ara kaybettiğini…
Filim bitti“

Bu nedenden
solan baharları hiç sevmem ben
Kiraz Ağacı’m,
sanırım
onlarda beni.
Hep dostlarımı aldıp götürmüştür benden,
„sıra sende“yi
hiç esirgemeden.

Sonbahar olunca,
yeşilin solunca,
yaprakların sararıp yere düşer,
içime bir burukluk çöker,
sebebini ararım
Kiraz Ağacı’m;
Meğer kış boyu
korumak için suyu
kök gözeneklerinde,
çeker-emermişsin yaşamı özüne,
çok güzel bir çözüm!
Peki benim bu hüznüm nedendir ki iki gözüm?

Nasılsa; Kelebekler, arın, yemyeşil yaprakların
yılmadan her yıl yeniden baharlaşacak,
yeniden kuş, böcek ve meyvaların
güneşle kucaklaşacak

Ama benim içimde
9 Eylülde
böyle bir zamanın sonsuzunda,
her sonbaharda
esecek GÜNEY’den gelen bir rüzgar,
canlanacak anılar,
Yılmaz’a yapılan haksızlığı hatırlayacağım
Kiraz Ağacı’m.

Alır o yelesine sanatı,
dört nala dolu dizgin bir hayatı;
Görüntü, ışık, muzik, doğa, gölge,
sanki,
anılar Beyaz Perde!
Ve der ki;
„Ben dengesizliğin değil, dengenin neferiyim;
Dokuz ay boyu çekerim çelişkinin sancısını,
belleğimde bilerim acının haksızlığını,
bilirim;
Etimden et çıkacak
ve adı "Sen" olacaksın filim.

Dokundum mu kara kalemi tıklayarak yavaştan;
"Ho-hooop!" çıktı siyah silindir şapka’dan tavşan?
Hayır! Cambaz değilim lafta
kuş saklamam küllahta,
Ne dil çabukluğuyla göz boyarım,
ne hokkabaz nede madrabazım,
çünki yön verir sihirli kutuma gerçek;
İçi ak-pak, dışı iki makara,
üç-ayaklı-mercek.

İstesende-istemesende
sokarım seni
kara kutuma,
sıçrar çekerim perdeyi;
“Abra-Kadabra!“
Gösteririm geleceğini, gelmişini, geçmişi
bir ileri, bir geri,
ama olduğu gibi kanıtlarım,
dalarım kara kutuma;
„Abra-kadabra!“
Gerçeği sahteden ayıklar, yalanı irdeler, yanıtlarım,
Sen şaşarsın benzerin olduğuna;
„İkiz miyiz biz Ayna?“

„Sim-sala bim!“ ile
kaybederim bir çırpıda seni de,
yanar ışıklar,
kalırsın baka-şaşar
yapa-yalnız kaybolduğun yerde,
Beyaz Perde!

Yada durdururum zamanı bir hamlede,
tek karede;
„Şip-şak!“
Büyük parmağımı orta parmağıma şaklatarak
ne hünerler sökerim
bu parmakların arasından,
yalan altınlar dökerim
burun delikleri ve kulaklarından.

Birde baka-baka gözlerine
dalarım en derinine,
okudum beynini,
açarım o körolası güzel gözlerini,
ama asla boyamam,
boş lafla da oyalamam;
Nabzın şerbeti, parmağın balı,
zevkin gıdığı, dalkavuğun yağı
denen
lerden
de
değilim ben.

Girerim yine sihirli kara kutuma
sohbet ederim dostça
bağrı yanık-eli böğründe ölülerle.
Görüntü gerçek olmasa bile;
Canlandırır yaşatırım onları Beyaz Perde‘de
ama gerçekten inan!
İnfazdan önce,
yada yitik kavgadan;
"Duuuuur!" Diyerek haksıza,
çeker-çıkarırım halkadan boyunları,
o güzel, o çıplak,
o korkusuz ayakların altına
sokarım hakkettiği doğayı.
Filimde olsa, sevinir halk.

Zıplatırım
bir makaramdan-öbürüne .
kaydederim anıları, çeviririm alın yazısını tersine
baştan-geri
feleğin çarkına sıç(r))arım,
sömürüleri
ve kırılan umutları dışlarım filmimde;
Kesilen başlar dim-dik dikilir haklı omuzlarda,
yeniden yerden ayağa kalkar düşmüş gövdeler,
susturulmuş ağızlar, bağlanmış ayaklar, kelepçeli eller...
Ve "Mutluluğun Türküsü"nü söylenmeye başlar
yoldaşlar.

Yıllar boyu yatarım haksızlığın dört duvarında
haklı olarak
bunu bil;
Kimi üzgün, kimi yorgun fakat
asla "Pişman" değil!
Derlerim halkın derdini daima,
"Hak" yaparım kaderime.
Yılmaz’ım dedim ya!“

İşte böyle
dilim döndüğünce
bu dost Yılmaz‘ı sana anlatmaya çalıştım
Kiraz Ağacı’m.
Birde kulak verelim her ikimizde
onun bize ne demek istediğine;
"DÜŞÜNMEK"
Suç değildir sayın komiserim aslında,
öyle olsa
herkes suçlu, sen bile.
Ben hele;
Elebaşı Haylazlar Kampı’nda.

"CİGARA"
Zehirdir sayın savcı bey,
canımla ödediğim,
bu katmerli katil
uyuşturucuların en ucuzudur bunu bil!
El-kol sallaya suçsuz gezer.
sokar ciğerime hançer,
kanar,
kalp dayanmaz isine-pisine bu tesellinin!
İntehar?
Yakala, tutukla,
yasakla, yargıla
yada en iyisi;
astırsana mereti.

"İÇKİ"
Na’merttir sayın yargıç bey;
"Bir tek daha ver! "
Demeden önce
düşün,
vurmadan tokmağını,
yargılamadan
beni.

"HAKSIZLIK"
Hapistir sayın adil adalet!
Suçsuz, duvarsız,
demir parmaklıksız, anahtarsız
diri-diri gömerler içine,
dünyam mahpushane.

„GECEM“
benim hapistir duvar,
rüya bile göremem
yasak,
gardiyanlar var,
görmeden alırlar gözkapaklarımdan.

„GÜNDÜZÜM“
kollarım pusuları, pusuları beni.
Ben dünyanın en büyük, en aydınlık,
en modern, en medeni
en insancıl, en kalabalık
Mahpushanelerinden biriyim.

Şimdi
sanırım iyice tanıdın
bu yiğidimi
Kiraz Ağacı’m.

İnsan;
Her ölümün ardından
gidene anlamlı,
minnet dolu, saygılı
ve güzel sözler söyler,
kalanlara ise baş sağlığı diler.
Giden birine
benimde
bir övgüm var
dostlar;
„Sefası mutlu, bir sarhoş bir yargıç kadeh elinde
yargılamış Kara Oğlan’ımı set yemeğinde adil terazisinde,
hanımının yanında
demiş " Pezevenk"
ve "Bilmem ne’nin çocuğu!"
Ana ve avradına söverek;
"Birde, cübbeni giyeydin ya, mubarek."

Taciz, saldırı, küfür, iftira…
Nefs-i-müdafa,
kanunsuz hüküm;
"Güm, güm. güm, güm!"
İnfaz!
Haksız yargı’nın bile afffı vardır gülüm,
katil yargıç olsa bile İnsaf!

Renklerin en efesi,
acının nefisi,
ölümün yakışıklısı,
masumun kabadayısı,
garibanın babası...
Ne roman, ne filim, nede Şiir
anlatamaz seni,
bunu bil!
Çirkin, adil, yalnız, sadık Sevgili.

Bulacağım o yargıçın kabrini,
koyacağım mezar taşına;
" Yılmaz Güney Kara Kinaye Filim Ödülü" nün ilki,
dim-dik diken kaktüs çiçeği;
"Destuuuuuuuuur!" Diyerek,
toprağına su dökerek
anacağım seni.

(*) Yana yatık/italik dizeler 6 adet „GÜNEY“ şiirlerimden alıntıdır..

Paylaş
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Kiraz ağacı (19) Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Kiraz ağacı (19) şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
KİRAZ AĞACI (19) şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
AZAP
AZAP, @azap
13.9.2021 16:24:27
5 puan verdi
duygular bir destan gibi yüklü anlam derinliği içinde çok güzel bir gönül sesiydi dost kutlar esenlikler dilerim...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.