Güz koltuğuolağan kaos çarpanları ıssızlığın derinliğine yayılmış milyonca minik girdapları içine çekiyor sessiz feryatlarda insana benzer şekiller görünüyordu ben de oradaydım.. definelere değer harabe senaryosunda iri parçalı kadim taşlar üstünde sinsi burunlu bir faşocuk ; geçmişine ağlamak istiyordu ama asla başaramayacaktı o finaldeki figüran ’insan’ rolünü gerçeğinin dayanılmaz konforu ; ceylan derisi koltuğun cilası dökülmüş tek ayağında duruyordu dışavurumcu zenofobik bir altyapısı vardı ruhunun bileşenlerinde sevgili sevgi ; kurak yüreklerin buharına tutunmuş karışmıştı kasvet bulutlarına.. ve ağu acılı lime lime parçalı aile kavramını yakıştırdı O yazgıya ve bir firavun efsununda peydahlandı//onurlara kahır belediye başkanı.. insan kavmi göçlerinde çizilmiş yüreğiyle basıyordu toprağa o nedenle mavi boncuk takmıştı kalbindeki sağır kulağına yağmurlar yağmasın istiyordu su birikintilerine hem ürkütüyordu beneği kanayan kurbağacıkları hem de bir taşla kuş sürüsü vurmanın alış’kansızlığını döküyordu göçmen üstüne ve kopya arayüz konmuş makamın çekti şaryo kolunu güz yaprağı girmişti aralık pencereden hazindi sarı renkleri duymadı rüzgarı hışırtıları heye-cansızdı insanlığı kapıda bekletiyor kendisi yazıyordu ırkçı takvimlere adını ve bir seçmen hanım seğirtti odadan içeri istemsizce b’akıyordu imkânlı talebine dalgın başkan ise hafif dekolte göğüsleriyle meşguldü kadın’ın inanın,son’arasını görmedim tanık değildim ben.. yalnızca mini eteğini ’tesettür’ yapmış taciz muhakemeli sureti insan ! bir de iğrenççe sırıtırken gördüm ’dostlarına’ anlatırken... .. |