4
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
668
Okunma
Dün
yorgun düşen bir kelime çaldı,
epeydir kimseye açılmayan dargın kapımı.
Gittikçe Zebercetleşen uykularıma bir ket vuruldu dün.
Bir aşk çalacak sanmıştım kapımı, herkes gibi, ben de
ama “Bilmek”
bütün o heybetiyle hırpaladı
yoksul
ve dargın kapımı.
İşte…
Her şey
kapıyı kırmasıyla başladı “Bilmek”in.
Konuşmak için açılan ağzıma bir “sus”,
yürümek için attığım adıma bir “dur”,
düşünmek için kapadığım gözlerime bir “niçin?”
aşk etti bu hırçın kelime.
Artık,
ürkek bir zağar adımlıyor avluda.
Titrek ve kör bir zağar
koklayarak arıyor yemekleri.
Ruhu huzursuz eden insan ürümelerine sağır,
kibirli leyleklerin süzülüşüne kayıtsız…
Ürkek bir zağar var avluda
çünkü
“korkaklığa elveda” geçti az önce
kırılmış kapının üzerinden.
Avludaki havuzun yanında
yere çalınmış bir kara sevda postu duruyor.
“Bilmek”
soğuk bir rüzgar esince
sükuta bürünüyor.
Ürkek zağar ise
postun üzerinde uzanıyor artık.
“Bilmek”
ağzının kenarında beliren alaycı bir kıvrımla
posta uzanmış zağarı seyretmektedir şu an.
’Ürkek zağarı var etmiş’ edasıyla bakmaktadır “Bilmek”.
“Bilmek”, havuza eğilmiştir bir an,
ürkek bir zağar yansır ay ışığının altında.
“Bilmek”, iyi bilmektedir kendini,
zağar ise koca bir “Bilmek”.
5.0
100% (5)