Bilmek
Dün
yorgun düşen bir kelime çaldı, epeydir kimseye açılmayan dargın kapımı. Gittikçe Zebercetleşen uykularıma bir ket vuruldu dün. Bir aşk çalacak sanmıştım kapımı, herkes gibi, ben de ama “Bilmek” bütün o heybetiyle hırpaladı yoksul ve dargın kapımı. İşte… Her şey kapıyı kırmasıyla başladı “Bilmek”in. Konuşmak için açılan ağzıma bir “sus”, yürümek için attığım adıma bir “dur”, düşünmek için kapadığım gözlerime bir “niçin?” aşk etti bu hırçın kelime. Artık, ürkek bir zağar adımlıyor avluda. Titrek ve kör bir zağar koklayarak arıyor yemekleri. Ruhu huzursuz eden insan ürümelerine sağır, kibirli leyleklerin süzülüşüne kayıtsız… Ürkek bir zağar var avluda çünkü “korkaklığa elveda” geçti az önce kırılmış kapının üzerinden. Avludaki havuzun yanında yere çalınmış bir kara sevda postu duruyor. “Bilmek” soğuk bir rüzgar esince sükuta bürünüyor. Ürkek zağar ise postun üzerinde uzanıyor artık. “Bilmek” ağzının kenarında beliren alaycı bir kıvrımla posta uzanmış zağarı seyretmektedir şu an. ’Ürkek zağarı var etmiş’ edasıyla bakmaktadır “Bilmek”. “Bilmek”, havuza eğilmiştir bir an, ürkek bir zağar yansır ay ışığının altında. “Bilmek”, iyi bilmektedir kendini, zağar ise koca bir “Bilmek”. |